21. yüzyılda genişleyen internet ağı ile birlikte büyüyen bir kültürle karşı karşıyayız. Artık bir değer üretmek veya para kazanmak için herhangi bir patrona, lokasyona veya zamana bağlı olmamız gerekmiyor.

Freelance ismi verilen bu çalışma biçimiyle birlikte son yıllarda sıkça görmeye başladığımız bir co-working space (ortak çalışma alanı) kültürü de yakın gelecekte hayatımızın merkezinde olacak gibi duruyor. Türkiye’de freelance çalışanlarını hakkını aramak, birlikteliği sağlamak ve bilgi-ilham alışverişi sağlamak için bir araya gelen Ofissizler ile, bağımsız çalışma biçimini ve geleceğini konuştuk.

    -Öncelikle, freelance çalışma biçiminin gerek hukuksal gerek kültürel anlamda Türkçe ismini bulmakta zorlandığımızı biliyorum. Bu konuya odaklanan buluşmalar da gerçekleştirdiğinizi gördüm; bağımsız, serbest, uzaktan, frilens, ofissiz ve niceleri… Yaygınlaşmakta olan bu çalışma biçimi için kendinize hukuksal bir kapsam çizebildiniz mi? Çalışmalarınızın neresindesiniz? 

Oya, çevirmen: Frilens hem görünürlüğü hem de hukuki statüsü olmayan bir çalışma biçimi bugün. Doğrudan frilens çalışanların haklarını koruyabilecek hukuki bir düzenleme yok ve biz de biraz bunun peşindeyiz. Mart ayında sözleşme ve hukuk atölyesi yaptık. Avukat arkadaşlarımız temel hukuk bilgilerini ve filens çalışanların işine yarayabilecek sözleşme türlerini bizlerle paylaştı. Tek bir sözleşme türünden bahsedemiyoruz çünkü frilensin de şartları kendi içinde değişkenlik gösterebiliyor. Şimdilerde bu sözleşme türleri üzerine çalışıyor, insanların kolayca sözleşme hazırlayabilecekleri bir yöntem geliştirmeyi düşünüyoruz. Tabii bunun için kaynağa ve daha da kalabalıklaşmaya ihtiyacımız var. Hepimizi ilgilendiren bu konuda frilenslerin desteği çok önemli.

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nden bir görüntü

    – Biz aslında bugün biraz daha bu çalışma biçiminin geleceğine odaklanacağız, biraz varsayımsal bir sohbet yapacağız. Haliyle; bazı yıkıcı teknolojiler de girecek sohbete. İlk olarak yapay zekâ ile başlayalım. Yapay zekâ bugün; iş bulma aşamasında, işi yapma aşamasında, teslim etme aşamasında veya ödemeyi aldığınız aşamada ne gibi bir etkiye sahip? Gelecekte nasıl bir etkiye sahip olacağını düşünüyorsunuz?

Ege, yazılımcı: Yapay zekâ uzun yıllardır hep ilgi çekici bir konu oldu. Son yıllarda geliştirilen teknolojilerle birlikte ilk defa hayatımızda hatırı sayılır bir yer bulmaya başladı. Ancak medyada konuşulduğu kadar bir etkisi olduğunu söylemek mümkün değil. Şu anda yeni bir telefonun kamerası, yapay zekâ teknolojisinin en basit uygulamalarından biri ile insanı, bisikleti tanıyor diye bu ciddi bir pazarlama malzemesi olarak kullanılıyor, ama bu telefonu aldığımızda hayatımızda abartıldığı kadar bir etki yapmıyor.

İş hayatımızdaki etkisi de az olmakla birlikte, olumlu bir yanını henüz görmedim. Bir olumsuz örneği yayın süreci üzerinden verebiliriz. Normalde bir kitap çevrildikten sonra düzeltmeye giriyor. Çeviriyi ayrı kişi yapıyor, düzeltiyi ayrı. Ancak yapay zekânın yardımıyla makine çevirilerinin kalitesi giderek artıyor. Tabii ki bu çeviriler ancak konuyu anlamamızı sağlıyor, bir kitapta görmek isteyeceğimiz türden çeviriler değil. Haliyle düzeltmesi de oldukça zahmetli. Bütçeden kısmak isteyen yayınevleri ve şirketler, makine çevirisi yaptırıp bunu düzeltmesi için bir çevirmene yolluyorlar. Bunun sonucunda düzeltiyi yapan kişinin üzerine çok yük binmiş oluyor, son okuyucu kötü bir çeviri okuyor. Tek kazanan yayınevi sahipleri oluyor.

    -”Yapay zekâ bizi işsiz bırakacak” evhamını sürekli dile getiriyoruz. Önce mavi yakalıların ve şoförlerin işsiz kalması bekleniyor. Sıra size de gelecek mi? Bunun için kendinize bir plan-program oluşturdunuz mu?

Ege, yazılımcı: Aynı tartışma robotik teknolojisi ve üretimhanelerdeki makineleşme için de yürütüldü. Öncelikle bizi işsiz bırakan yapay zekâ veya başka herhangi bir tür teknoloji değil, bunların kullanılış biçimi. Mesela bunu olumlu bir taraftan hâyâl etmeye çalışalım: el emeği ile üretim yapılan bir fabrikada, bu emeği taklit edebilen makineler geliştirilmiş olsun. İşçiler, bu makineleri kendilerinin yerine koyup hiç işe gitmeyebilirlerdi değil mi? Daha ütopyacı bir şekilde düşünürsek, her bir iş, bir makine tarafından yapılabildiğinde dünyadaki çalışma saatlerinin giderek azalması lazımdı. Bunlar çok hâyâli gelebilir ama gayet imkânlı düşler. Ancak çalışma saatlerimiz giderek azalmalıyken “esnek çalışmanın” yaygınlaşması ile mesailerimiz bulanıklaşıyor ve kendimizi tüm gün bilgisayar başında buluyoruz.

Soruya kişisel yanıt verirsem, yazılım sektöründe olduğum için yakın zamanda böyle bir sıkıntı ile karşılaşacakmışım gibi gözükmüyor. Tersine, dünyada genel olarak yazılımcılara ciddi bir talep var. Bu talep de herhalde insan emeği ile yapılan işleri otomatikleştirebildiğimiz için oluşuyor. Şahsen istemeyerek yaptığı bir işi otomatikleştirmekten haz duyuyorum ancak bunun pratikteki karşılığı o kişinin işsiz kalması olduğu için bu hazzı ticari projelerde değil toplumsal fayda üretecek projelere saklamaya çalışıyorum.

    -Biraz da blok zincirinden bahsedelim. Blockchain teknolojisi ve kripto paralar birçok alanda devrim gerçekleştirmeye aday. Sizin iş bulma ve devamındaki süreçlerinizde nasıl bir etkiye sahip? Bu konuda blockchainin sizi gelecekte nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?

Ege, yazılımcı: Bu konu da üsttekiyle oldukça ilişkili. Blockchain ve kripto paralar hayatımıza ilk girdiğinde bunun bir devrim olduğundan, artık ekonominin bankalara ve devletlere ihtiyacı kalmayacağından bahsedildi. Ancak pratikteki karşılığı ise vadedilene göre bir hayli yavan oldu. Bu paralara ilk sahip olanlar zengin oldu ve bu konuda medyada bir otorite haline geldiler. Sonrasında kripto paralar, normal para birimleri gibi bir spekülasyon aracı haline gelerek zenginleri daha zengin yapmanın bir diğer aracı oldular. Şimdi de devletler ve bankalar, çeşitli kurumlar kurarak kripto paraları kendi kontrolünde tutmanın yollarını arıyorlar.

Blockchain ve kripto paraları, merkezi olmayan, bir otoriteye ihtiyaç duymayan ve kendi kendini denetleyen bir sistem olarak düşünürsek aslında frilens çalışanların hayatında önemli bir etki yaratabilir. En basit haliyle ödemeler için bunları kullanabiliyor olursak dünyanın herhangi bir yerine iş yapabilir ve gereksiz komisyonlar ödemeden ücretimizi alabiliriz. Devletin her şeye koyduğu fahiş vergilerden kurtulabiliriz.

Tabii ki bunların kendi kendine gerçekleşmesini veya birilerinin bizler için yapmasını beklersek daha çok bekleyeceğimiz aşikâr. Teknolojinin sadece var olması ile maalesef devrim olmuyor. Ancak devrimi yapmamızı kolaylaştırıyor.

    -Ofissiz çalışma biçimi, konumdan ve zamandan bağımsız çalışma imkânı ile fark yaratıyor. Sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik teknolojileri de tam olarak bu vaatle hayatımıza giriyor. Bu teknolojilerin mesleğinizde veya ofissiz yaşam hayatınızda ne gibi etkileri olacak sizce? 

Ege, yazılımcı: Konumdan ve zamandan bağımsız çalışma fikri belki frilens çalışmayanları heyecanlandırıyor olabilir ama bizim için her zaman olumlu karşılıkları olmuyor. Mesela zamandan bağımsız çalışmak, çoğumuz için sabahtan akşama kadar çalışmak, haftasonu da çalışmak, en son ne zaman tatil yaptığını unutmak anlamına gelebiliyor. Konumdan bağımsızlık ise çoğu zaman bizim hem fiziksel hem de ruhsal olarak yalnızlığımıza karşılık gelebiliyor. Aynı firmaya veya müşteriye çalıştığımız meslektaşlarımızın varlığından bile haberdar olamıyoruz. Dertleşecek, halimizden anlayacak birini bulmak bizim için zor oluyor.

Tabii ki teknolojiyi kullanarak bunun bir miktar önüne geçmeye çalışıyoruz. Bizimle benzer çalışma biçimini, benzer işleri paylaşan insanlarla iletişim kurabilmek, bir dayanışma ortamı yaratmak bir miktar mümkün oluyor. Ancak bu teknolojiler fiziksel birlikteliğin yerini tutmuyor. Gün boyu birlikte çalışıp, akşamında da birlikte birkaç bira içerken yaşadığımız sosyalliği bize vadeden bir teknoloji henüz yok 🙂

-Öyle sanıyoruz ki sizlerin bir araya gelmiş olması ve varlığını devam ettirebilmesi de tamamen bugünkü internet kültürünün bir çıktısı olarak düşünülebilir. “Komünite” bilincinin yaptığınız işlere etkisini kelimelere nasıl dökebilirsiniz? 

Oya, çevirmen: İnternetin varlığı bir araya gelmeyi kolaylaştırıyor, doğru ama bir yandan insanların fiziksel olarak karşılaşmalarını zorlaştırabiliyor. İnternet üzerinden görüşmek ilişki kurmak için yeterli olabiliyor. Bu iletişim biçimini de dönüştürmek, fiziksel mekânlarda bir araya gelmek istiyoruz. Tıpkı iş gibi teknolojinin sundukları da insanı yalnızlaştırıp eve kapatabiliyor. Ayda iki kez toplantı yaparak, istikrarlı bir şekilde birlikte çalışma günlerine katılarak topluluğumuzu fiziksel mekânlarda da genişletmeye çalışıyoruz. İnternetin faydalarından biri de aynı şehirlerde yaşamayan, bir araya gelmesi zor insanları ofissizler freelance ağının bir parçası kılması oluyor.

Ege, yazılımcı: Birlikte ve kendimiz için bir şeyler yapmak bizi hem frilens çalışmanın yalnızlığından kurtarıyor hem de güçlü hissettiriyor. Müşterimiz veya işverenimizle başbaşa olmadığımızı, kendimiz gibi insanların olduğunu ve birlikte bir dayanışma ortamını kurabileceğimizi anlamamızı sağlıyor. Sadece üç kişinin bir araya gelip günü aynı yerde çalışarak geçirmesi bile ciddi bir fark yaratabiliyor.

Ofissizlerin her Çarşamba toplanarak birlikte çalıştığı Dünyada Mekan’dan bir görüntü

-Topluluğun iletişimini sağlamak için baloncuk isimli bir sistem kullanıyorsunuz. Bunun haricinde Discord, Skype gibi platformlarda konferans görüşmeleri, Whatsapp gibi platformlarda ise anlık iletişim kuruyor olmalısınız, topluluğunuza dahil olmayı düşünen insanların ne tarz bir ekosistemle karşılaşmaya hazır olması gerekiyor? Konvansiyonel bir hayat yaşayan, internet ekosisteminden uzak kalmak isteyen ofissizler de sizinle iletişim kurmayı düşünmeli mi? Mesela reçel, turşu yaparak kazanç sağlayan bir ‘maker’ da sizin grubunuza dahil olabilir mi? 

Ege, yazılımcı: Toplantılara katılanları eklediğimiz bir WhatsApp grubumuz var. Toplatıyı bekleyemecek kararları buradan hızlıca alabiliyoruz. Ayrıca toplantıda verdiğimiz kararların takibini yapabilmek için de faydalı oluyor. Bunun dışında anlık iletişim için Baloncuk’u kullanıyoruz. Buraya herkes kayıt olup girebiliyor. Frilensler hakkında genel konular için, hukuki mevzular için, goy goy için odalarımız var. Ayrıca sektöre göre odalar da mevcut. Herhangi bir odaya girip sohbete dahil olabiliyorsunuz. Ofissizler’in duyurusunu ilk yapmaya başladığımızda toplantılara ve etkinliklere katılamayacak kadar uzakta yaşayanlardan bir dizi mesaj ve yorum geldi. Bu insanlarla da düzenli iletişim kurabilmek için Baloncuk’u açtık. Bu ikisi dışında kullandığımız bir platform yok. Konferans görüşmesi yapmak yerine düzenli fiziksel toplantıları tercih ediyoruz.

Oya, çevirmen: İş hayatının bu kadar yırtıcılaşması ve ekonominin zorlamasıyla insanlar büyük şehirlerden kaçıp daha rahat geçinip yaşayabilecekleri yerlere gitmeye başladılar ya da dediğiniz gibi, evde yiyecek, giyecek üretip geçinmek için ekonomik bir faaliyet yürütüyorlar. İki haftada bir toplantı yaptığımızı, her hafta birlikte çalıştığımızı her seferinde vurgulamaya çalışıyoruz. Farklı ekiplerin düzenlediği dayanışma günlerinde, kermeslerde Ofissizlerle tanışmak için masa açtığımız da oluyor. Ayrıca yazılı basında çıkan söyleşilerimiz de mevcut. Bize buralardan ulaşabilirler.

Yunus Ertürk, djital pazarlamacı: Reçel turşu yaparak geçimini sağlayan kişilerin bize katılımını değerli buluyoruz, çünkü biz net çizgilerle frilens tanımı yapmıyoruz. Farklı kültür ve ekosistem dahili insanların birlikte bir bütün olması ile kendimizi gerçekleştirebiliriz. Bu bağlamda el becerisi ile üretim yapan ama bunu evinde gerçekleştiren insanların da bize katacakları bir şeyler olduğunu düşünüyoruz. Böylece kendimizi daha net görüp ona göre adımlar atmayı istiyor ve bu hareketi değerli buluyoruz.

-Bir süre önce çarşamba günleri Taksim’de toplanıp birlikte çalışıyordunuz, şu sıralar perşembe günü için Kadıköy’de bir nokta belirlediniz. Bu konudaki detayları aldıktan sonra, haftada bir gün aynı ortamda çalışmanın sizler için ne ifade ettiğine dair yorumlarınızı da alabilir miyiz? Ben freelance bir çalışan olarak neden perşembe günü evimden çıkıp yanınıza gelmeliyim?

Yunus Ertürk, dijital pazarlamacı: Freelance yaşantı içerisinde hayatını sürdüren kişilerin en büyük problemlerinden biri yalnızlık. Birçoğumuz işimizi yaparken tek başınayız.

Freelance yaşantıya dışarıdan bakanların her ne kadar gördüğü “özgür ortam” çekici olsa da bu, yanında yalnızlığı ve insanlardan soyutlanmayı getiriyor. Peki freelance çalışanlar bundan nasıl kaçıyor dediğimizde birkaç farklı senaryo görebiliriz. Coworking space dediğimiz ortak alanlarda çalışanlar, kafelerde çalışanlar ya da evde yalnız hissetmeyeceği başka yerlerde çalışan birçok freelance görüyoruz. İnsanın en özgür yeri evde çalışmak varken neden farklı alternatifler aradığını sorgulamak da bize freelance çalışanların yalnızlaştığını gösteriyor.

Biz diyoruz ki haftada bir gün kendi isteğimizle pijamalarımızı çıkarıp dışarı çıkalım, birlikte çalışalım, gerekirse goygoy yapalım gerekirse iş anlamında birbirimize yardımcı olalım. Freelance yaşantının dezavantajlarını da kendi içimizdeki iletişim ile avantaja dönüştürelim.

İşte bir freelance çalışan neden evinden çıkıp ofissizlerin yanına gelsin; çünkü bizim de dertlerimiz aynı, bizim de çalışma motivasyonlarımız aynı ya da benzer. Birbirimizden güç alarak birbirimizi güçlendireceğiz. Hem bireysel anlamda kendimizi daha iyi hissetmemizi sağlayabiliriz, hem toplumsal bir farkındalığa sebep olarak sistem içerisindeki yerimizi daha sağlam temellere oturtabiliriz.

-Ortak çalışma alanları son yıllarda yaygınlaşmaya başladı. Biraz pahalı olduğuna dair yorumlar da duyuyoruz ancak Kadıköy belediyesinin IDEA meskeni örneğinde olduğu gibi ücretsiz/ucuz alanlar da bulunuyor. İstanbul (veya dünyanın geri kalanında) bu konudaki tecrübelerinizi rica edebilir miyiz? Çok beğendiğiniz ortak çalışma alanları var mı? 

Oya, çevirmen: Ortak çalışma alanlarından ücretsiz olanları kullanıyorum (kütüphane ya da belediyenin mekânları gibi). İdea’nın yanı sıra Şişli’de Ortak Deneyim Atölyesi yine frilens çalışanlar için çalışma mekânı sunuyor. Evden yemeğimizi götürebileceğimiz, çalışmak için para ödemeyeceğimiz yerleri tercih ediyorum. Frilens çalışmak kendi işinin patronu olmak anlamına gelmiyor çünkü ve kendi işinin patronu olmadığında sırf çalışmak için bir mekândaki bir sandalyeye ücret ödemek külfet olabiliyor.

Bildiğimiz kadarıyla yurtdışında, özellikle büyük şehirlerde ücretsiz ortak çalışma alanları oldukça yaygın. Bu mekânlar tıpkı parklar ve bahçeler gibi kamusal ve müşterek alanlar aslında. Hem karşılaşmalar hem de kent yaşamının bizi sıkıştırdığı yoğunluktan sıyrılmak için talep etmemiz gereken yerler. Yani belli bir ücret karşılığı belli bir saat kullanım hakkı veren özel şirketlere teslim edilemeyecek kadar önemli bir konu ve hak.

Bu da ilginizi çekebilir:

[button color=”red” size=”normal” alignment=”center” rel=”follow” openin=”newwindow” url=”https://www.gelecekburada.net/freelance-calisanlar-halinden-memnun-mu/”]Freelance Çalışanlar Halinden Memnun mu?[/button]

 

Share:

administrator

1997’de Nevşehir-Ortahisar’da doğdu. Marmara Üniversitesi’nde Basım Teknolojileri eğitimi görüyor. Gazeteciliğe ve doğru bilgi alma hakkına inanan Hasan, bir Onaran olarak sosyal inisiyatifin ve eğitimin gücüne inanıyor, geleceğin nerede olduğunu araştırıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir