Gelişen teknolojilerle birlikte değişen tüketim alışkanlıklarımız genel olarak reklam ekonomisi üzerine kurulmuş durumda. Gözümüzü çevirdiğimiz her noktada, kulağımızı verdiğimiz her bir seste ve aldığımız her nefeste; yeni reklamlara ve yeni pazarlama stratejilerine maruz kalıyoruz. Bu stratejiler arasına uzay reklamcılığı da giriyor.
SpaceX Uzay Reklamcılığı ile Reklam Endüstrisine Giriyor
Elon Musk’ın uzay teknolojileri geliştiren şirketi SpaceX ve Kanada merkezli mühendislik grubu Geometric Energy Corporation (GEC) arasında Haziran 2021’de yapılan “Space Art” (Uzay Sanatı) odaklı anlaşma, reklam endüstrisinde köklü bir değişikliğe sebep olabilir.
İki şirket, ilk iş olarak DOGE-1 ismini verdikleri bir CubeSat uydusunu uzaya gönderdi. Bu uydu, içerisinde Dogecoin ile NFT olarak satılabilecek bir sanat eserini taşıyordu.
“Uzay billboardu” diyebileceğimiz, dünyanın birçok yerinden görülebilecek, uzay teknolojileri ile blockchain teknolojisi ortaklığında mümkün hâle gelen bu reklam projesi, kendi ekonomik sistemini yaratarak tamamen kripto paralara endeksli olacak. Önce sanat projesi olarak ortaya çıkan ve dünya çapında birçok yenilikçi sanatçıyı heyecanlandıran Space Art, reklam konusundaki pazar potansiyelinin fark edilmesinin ardından 5 farklı kripto para ($XI, $BETA, $RHO, $GAMMA, $KAPPA) üzerinde çalışmaya başladı.

Space Art Projesi Nedir?
Hem sanatçılara hem de yaratıcı pazarlama projelerine ev sahipliği yapacak projede, bu 5 coinin her biri farklı amaçlar için kullanılacak. Bu konuda henüz fazla detay verilmemiş olsa da görünen o ki, elinde çok fazla GAMMA coini bulunduran şirketler yüksek parlaklıklarda reklam verebilirken KAPPA coin bulundurmuyorsa renk konusunda oldukça kısıtlı bir yelpazeye sahip olacak.
Space Art projesini yönlendirecek coinlerin kullanım alanları şöyle
- $XI token = Süre
- $BETA token = X ekseninde konum
- $RHO token = Y ekseninde konum
- $GAMMA token = Parlaklık
- $KAPPA token= Renk
“Proje, sanatın programlanabilme, değiştirilebilme ve hatta Dünya’ya yayınlanabilme ihtimalini ortaya çıkarıyor” –Space Art projesinin PR ajansı
Özet olarak; SpaceX ve GEC; 2022 yılı itibariyle, uzaya gönderilen bir uyduyu projeksiyon cihazı gibi kullanarak hem sanatçıların eserlerini sergilemek hem de reklam endüstrisine yeni bir soluk kazandırmak istiyor.
Amerika’da büyük şehirlerde aylık reklam panosu fiyatları 923 bin doları buluyor
“Dünya yörüngesinin ötesinde kripto paraların nasıl uygulanabileceğini göstereceğiz ve gezegenler arası ticaretin temelini oluşturacağız.” –SpaceX Ticari Satış Başkan yardımcısı Tom Ochinero
SpaceX’in bu devrimsel projesinin, uzay kirliliği ve görüntü kirliliği gibi birçok farklı perspektiften ele alınması gerekiyor. Ancak biz bugün sadece reklamcılık açısından bakalım ve birlikte geleceğe dair hayaller kuralım istiyorum. İşleri bir adım daha ileri götürelim ve bu projenin ilerde neye dönüşebileceğini biraz düşünelim.
Kişiselleştirilmiş Reklamcılık (Targeted Marketing)
Bugün, Space Art projesinin iş modelinde böyle bir seçenek bulunmuyor ancak yakın gelecekte artırılmış gerçeklik teknolojisi ve yapay zekâ teknolojisinin de dahil olduğu farklı yöntemler geliştirilebilir.
Artırılmış Gerçeklik ile Uzay Reklamcılığı

Şirketlerin artırılmış gerçeklik gözlüklerine özgü modeller geliştirebileceğini düşünebiliriz. Tıpkı daha önce Artırılmış Gerçeklik ve Pazarlamanın Geleceği içeriğimde bahsettiğim gibi; gözlük sahibinin karakterine/verilerine göre değişen reklam tasarımları veya içerikler olabilir. “Ooo, akıllı gözlükler gelene kadar…” dediğini duyar gibiyim.
Bu noktada ise, QR code teknolojisine başvurulabilir. Telefonunu gökyüzüne kaldırarak QR kodu okutan milyonlarca insan bulunduğu konuma göre farklı sayfalara yönlendirilebilir veya direkt olarak AR teknolojisiyle gerçekleşen bir animasyonu izleyebilir. Akıllı gözlüklerin kullanılmaya başlandığı bir senaryoda ise bu reklam stratejisi çok daha efektif bir şekilde gerçekleşecektir. Mesela; Türkiye’de muhafazakar kimliği ile bilinirken Rusya’da bir direk dansı sanatçısı ile reklam yapmayı tercih eden Vestel, SpaceX’ten aldığı 3 günlük reklam hakkını QR kod yerleştirerek kullanabilir. Farklı ülkelerden QR kodu okutan kullanıcılar, kendi ülkelerine veya kendi karakterlerine özel olarak hazırlanmış reklamla karşılaşabilir. Aynı şekilde Coca-Cola Türkiye’de ramazan ayına özel ‘ney esintileriyle’ dolu bir reklam yayınlarken Avrupa için LGBT+ haftasını kutluyor olabilir. Sadece tek bir reklam ile.
Uzay Reklamcılığı – Yapay Zekâ
Dünyanın her yerinden görünen bir reklam varsa, görüntüleyen herkese hitap edebilmesi gerekiyor. Birçok şirketin farklı bölgelerde birbirinden bağımsız pazarlama stratejileri bulunuyor. Bu da milyonlarca dolar ödeyen şirketlerin, herkese aynı reklam göstermek istemeyebileceği anlamına geliyor.
En kötü senaryoda bile dil farklılığı gerçeği ile karşılaşıyoruz. Mesela, David Beckham’ın tüm dünyaya seslendiği kampanyada deepfake (yani yapay zekâ) sayesinde 9 farklı dil seçeneği otomatik olarak yerleştirilmişti. Dünyanın her yerine aynı anda seslenmek isteyen kampanyalar, etkileyiciliği artırmak için her ülkenin diline uygun şekilde yayın yapmayı tercih ediyor. Kampanya sahipleri, defalarca çekim yapmak yerine yapay zekâdan faydalanma şansına sahip olacak.
Malaria Must Die (Sıtma Bitmeli) hareketi, dünyanın dört bir köşesindeki insanlara seslenebilmek için David Beckham’ı 9 farklı dilde konuşturdu. Deepfake ses konusunda biraz başarısız olsa da dudak senkronizasyonu konusundaki başarısı kayda değer.
Eğer işin içine AR (artırılmış gerçeklik) teknolojisi giriyorsa zaten orada yapay zekânın varlığından şüphe etmemek gerekiyor. Ancak AR haricinde de yapay zekânın bu konuda orjinal birçok katkıda bulunması söz konusu. Kişiselleştirilmiş reklam konusunda yapay zekâya büyük iş düşüyor. Bir gözlük veya bir telefon aracılığıyla Ay’ın yanında, yıldızların arasında bulunan parlak bir ekrana bakan milyonlarca insanın, kendisini harekete geçiren şeyler görebilmesi için big data (büyük veri) ve yapay zekâdan faydalanmamız gerekiyor. Zira bugünün internet reklamcılığının, televizyon veya gazetedeki kitle reklamcılığına tercih edilmesinin en büyük iki sebebinden birisi kişiselleştirme, diğeri ise tepkiyi ölçebilme becerisi desek yanlış olmayacaktır.

Eğer SpaceX ve GEC’in gönderdiği dev ekran, sadece bir bilbord olmak yerine, dinamik şekilde değişebilen bir platform olmayı hedefliyorsa; hem kişiselleştirme hem de tepkiyi ölçebilme konusunu kolayca başarabilecektir. Bu da, reklam ve pazarlama alışkanlıklarımızda ciddi bir değiişim yaşanacağı anlamına geliyor. Bununla birlikte, sürdürülebilirlik konusunda da daha çok kafa yormamız gerekeceği aşikar.