Robotlar, Yapay Zeka ve Hukuk kitabının da yazarı olan konuk yazarımız Çağlar Ersoy, insan ile yapay zeka arasındaki yaklaşım farkı hakkında yazdı.
Yapay zekâ… Son günlerin en gözde konusu. Üzerine konuşmayan bir kişi bulmak neredeyse imkansız. İşlerimizi elimizden alacaklar, dünyayı ele geçirecekler vb. senaryoların bini bir para.
İşlerimizin çoğu o kadar sıkıcı ki, geçim derdine düşecek olsam bile bu sıkıcı işlerin bir kısmını yapay zekâ devralsa benim için hava hoş. Dünyayı ele geçirme senaryoları da çok film izlemenin yan etkisi olsa gerek; kötü niyeti olan herhangi bir karakterin nihai hedefinin “dünyayı ele geçirmek” olacağı konusunda bir ön yargıya sahibiz. Dünya çoktan ele geçirilmiş durumda, farkında değiliz.
Yapay zekâ insan zekasının seviyesini geçecekse muhtemelen ele geçirmeye değmeyecek bir dünya olduğunu da fark edecek ve ele geçirmektense düzeltmeyi isteyecektir. Dünya’nın kaynaklarının bu gidişle tükeneceğini ve başka gezegenlerde yerleşimler kuramamamız durumunda medeniyetin sona erebileceğini insan aklımızla öngörebiliyorsak, süper bir zekâ neleri hesaplayıp öngörebilir, varın siz düşünün.
İnsanlığın ve Dünya’nın geleceği konusunda karamsar bir tablo çizmek durumundayız. Ancak bu durumda çözüm arayışına girebiliriz çünkü. Çözüm yolu olarak iki seçenek var karşımızda: Yapay zekâyı bu kötü gidişin parçalarından birisi veya bir felaket habercisi olarak görüp, İngiltere’deki “Luddite”ler gibi teknolojiyi taşlayıp yerle bir etmek ya da teknolojiyi ister olumlu ister olumsuz olsun, toplumsal ve ekonomik sonuçlarıyla beraber kabullenmek ve insanlığın faydasına kullanmak.
İlk seçeneği tavsiye edecek birisi herhalde yoktur. Teknolojiyi şeytan ilan etmek, kırıp dökmek pek bir işe yaramamış olacak ki sanayide devrim yine de gerçekleşti. Dolayısıyla, yeni teknolojileri “günahıyla, sevabıyla” benimsemek ve geçiş sürecinde insanların zarar görmemesi için önlemler alarak hareket etmek en makul yol olarak karşımıza çıkıyor. Kısacası, evham değil, sağduyu olmalı anahtar kelimemiz.
Güzelim Dünya’ya insanlığın verdiği ve görmezden geldiği zararları geriye çevirmenin yolu bu yaklaşımdan geçiyor bana sorarsanız. İnsan eylemlerinin her türlü hayata ve çevreye verdiği zarar öylesine bir seviyeye ulaştı ki “geri dönülmez noktayı” çoktan geçtiğimiz dillendiriliyor bilim insanları tarafından.İnsan zekası sorunu yaratmada gayet başarılı olmuş ancak çözmede o kadar istekli ve verimli olamıyor nedense. İş, güç, hayat koşuşturması tabii; gözü başka şey görmüyor çoğumuzun. Yapay zekânın doyuracağı bir karnı, yetiştirmesi gereken bir kira borcu yok. Öğrenme hızı ve kabiliyeti açısından insan zekâsının sınırlarıyla da bağlı değil. “Ne ka’ işlemci kapasitesi, o ka’ fikir” özetle. Her şeyden de önemlisi insan eli değmemiş fikirler, stratejiler geliştirebilme olanağı.
Yavuz Turgul’un Av Mevsimi’nde Şener Şen’in karakterinin ağzından söylettiği gibi “bakış açısını değiştir”mek mesele. Küresel ısınma bütün uyarılara rağmen artarak devam ediyorsa bunda biraz da bakış açımızın belirli bir şekilde sabitlenmiş olmasının payı var.Makine öğrenmesi ve takviyeli öğrenme yoluyla Go oyununda uzman haline gelen ve dünya şampiyonu bir insanı alt edebilecek seviyeye ulaşan AlphaGo bana tünelin ucundaki ışık olarak göründü ilk andan itibaren.
AlphaGo’yu bu noktaya getiren yapay zekâ ilk olarak dünyadaki uzman oyuncuların oyunları izletilerek eğitilmiş. Sonraki aşamada bu birikim AlphaGo’nun kendine karşı oynadığı milyonlarca oyunla takviye edilmiş ve son olarak da bu veri bütün süreçten bağımsız bir yapay sinir ağına yüklenmiş ve AlphaGo’nun daha geniş bir bakış açısına sahip olması sağlanmış.
İşte bu bakış açısının bize getirdiği de 37 Numaralı Hamle olmuş. AlphaGo’nun Dünya Şampiyonu Lee Sedol ile karşı karşıya geldiği serinin 2. oyunundaki o ilginç hamleden bahsediyorum. Videonun 42. saniyesinden itibaren dikkatle izlemenizi rica ediyorum. Yayındaki sunucuların yüz ifadelerini, “garip bir hamle bu, bir anlığına hata olduğunu düşündüm” vb.yorumlarını, Lee Sedol’un kendine gelmek ve kafasını toplamak için odayı terk etmesini görmeniz lazım anlatmaya çalıştığım hissi kavramanız için.
Normalde bir insanın, özellikle de Go oyununda kendini uzman olarak gören bir insanın asla yapmayacağı bir hamle olarak değerlendirilmiş 37 Numaralı Hamle ve bir o kadar da güzel olarak tarif edilmiş Fan Hui isimli Avrupa Şampiyonu Go ustası tarafından. İnsandışı ve güzel…
Dünyamızdaki sorunlar ve bunların çözümleri söz konusu olduğu zaman da bu bakış açısına çokça ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Dünya dışı kolonileşme ve daha pek çok çığır açıcı fikrin tartışıldığı bir dönemde en öncelikli ihtiyaçlardan birisi de bu bence. Bakış açımızı insanlığın faydalanabileceği bir amaca yönelik olarak değiştirmemiz ve bunu 37 Numaralı Hamle’de olduğu gibi büyüleyici ve afallatıcı bir biçimde yapmamız gerekiyor. AlphaGo örneğinde de görebileceğimiz üzere yapay zekânın bu anlamda bize katabileceği farklı -insan kaynaklı/damgalı olmayan- bakış açısı eşsiz bir fırsat olabilir.
İşsiz kalırsak da çok üzülmeyin; açarız 3. dalga bir kahveci, dalgamıza bakarız.
Yararlanılan Kaynak: Wired
Yazar: Çağlar Ersoy