Sanat ve bilimin düşündüğümüzden çok daha fazla ortak noktası bulunuyor. Bu ikili kendi dünyamızı ve evrenimizi anlamlandırmak üzere bizlere yardımcı oluyor. Başarıya ulaşmak için kullandıkları yöntemler farklı olsa bile ikisinin de temelinde canlı doğası olduğunu söyleyebiliriz. Bu ikiliye teknolojinin dahil olmasıyla inanılmaz bir birliktelik ortaya çıkıyor. Sonunda ulaşılan başarı yine canlı ekosisteminde önemli roller oynuyor. Bununla birlikte bilim, sanat ve teknoloji iç içe olduğu zaman ortaya çok daha yaratıcı ürünler çıkabiliyor.
Yaratıcı yapay zekâ
Yapay zekâ gibi gelişmiş teknolojiler ile yaratıcılıkta çığır açıldı. Süper bilgisayar destekli algoritmalar, tasarım ve mühendislik alanlarında daha önce hiç olmadığı kadar ilerlememize destek oluyor. Teknolojinin gelişimi ile artık hayatımızda sanatçı yapay zekâ, tasarımcı yapay zekâ gibi ifadeler yaygın hâle gelmeye başladı. Yapay zekânın yardımlarını sanat alanında büyük oranda görüyoruz. Rönesans’a kadar uzanan dönemlerin sırlarını çözebilmek için yapay zekânın olanaklarını kullanıyoruz. Bu teknoloji sayesinde 1800’lü yıllara kadar giderek Amerika’nın sokaklarında sanal seyahate çıkabiliyoruz.
Teknolojinin gelişimi toplumdaki sanat anlayışı üzerinde önemli ölçüde etki yaratıyor. Pandemi dönemi ile birlikte teknolojinin sanattaki yeri giderek artıyor ve her geçen gün birtakım sanal müzelerin, interaktif merkezlerin açıldığını görebiliyoruz. Teknolojinin sanattaki kullanımı ile yeni yaratıcı ortamlarla tanışma fırsatı yakalıyoruz. Gelişen teknoloji ve onun bize getirdiği imkânlar, kilometrelerce yol kat etmemizi gerektiren müzelere sadece tek bir tık ile giriş yapabilmemizi ve detaylıca gezmemizi mümkün kılıyor.
Teknolojinin sanat ile harmanlanmasıyla birçok insanın aklında şu sorular oluştu:
“Bir bilgisayar “sanat” yapabiliyorsa, yine de bilgisayarın yaptığı bu şey sanat olarak kabul edilmeli mi?”
“Yapay zekâ tarafından üretilen sanat eserleri binlerce sattı, peki ya sizce bu durum yapay zekânın ürettiği sanat eserlerinin iyi olduğu anlamına mı geliyor?”
Sanatçı yapay zekâdan bahsettik, peki bu süreç nasıl işliyor?
İlk bakışta karmaşık gibi görünse de aslında bu süreç sanıldığı kadar zor değil. AI sanatı yaratmanın çok farklı yolları olsa da sanatçılar genel olarak binlerce görüntüyü analiz edebilen ve bu analize göre belirli bir “estetiği” öğrenebilen algoritmalar yazıyor. Daha sonra algoritmalar öğrendikleri estetik çizgisinde yeni görüntüler oluşturmaya çalışıyor. Teknoloji ve sanatın bu birleşimi, bir gün sanat dünyasının en heyecan verici alanlarından biri haline gelebilir. Aslında her yıl ortaya çıkan sanatçı yapay zekâlarla yeni bir sanat dünyasına giderek yaklaşıyor olabiliriz.
AI’ın yardımı ile Antik Çağ’ın sanat anlayışları
Algoritmaların sanat yaratmak için kullanılma şekline benzer bir şekilde, geçmiş zamanlardaki sanat eserlerini analiz etmek için de algoritmalar kullanılabiliyor. Bu algoritmalar Rönesans Dönemi’ne kadar uzanan bazı sırları açığa çıkarmamıza olanak sunabiliyor. Bu durumda tarihçilerin yapabileceği en mantıklı şeyi antik sanatın anlamı ve amacı hakkında bir tahmin yapmak olarak tanımlayabiliriz. Teknolojinin devreye girdiği yer tam olarak bu nokta oluyor.
Yapay zekâya binlerce resmi tarattıktan sonra farklı sanat anlayışları arasındaki ortak noktaları bulmak için matematiksel algoritmalar kullanılıyor. Bu algoritmalar sayesinde sanat anlayışlarından yola çıkarak antik zamanların kültürleri hakkında detaylar öğrenebiliyoruz ve bu sayede binlerce yıl öncesindeki kültürleri o zamanların sanat anlayışı doğrultusunda açıklayabiliyoruz.
Blockchain ile bir adım daha sanatın içindeyiz
Bugünlerde üst düzey bir sanat koleksiyonu oluşturmak, genellikle yüksek gelirli bireyler için mümkün görünse de Maecenas gibi şirketler artık bu algıyı değiştirmek istiyor. Çeşitli gelir düzeyine sahip bireylerin sanat koleksiyonculuğu dünyasına girmelerine yardımcı olmak için blockchain teknolojisini kullanıyor. Nasıl mı?
Bitcoin ve Ethereum gibi kripto para birimleri yıllar içerisinde popülaritesini inanılmaz derecede arttırdı ve milyonlarca dolar değer kazandı. Maecenas, bir şirketin hissesini satın aldığımız gibi herkesin sanat eserlerinin hisselerini satın almasına izin veriyor. Bu sanat hisselerini, “ART token” adı verilen blockchain jetonlarını kullanarak satın alabiliyoruz. Maecenas gibi start-up’lar sayesinde hayalini kurduğumuz sanat koleksiyonları için milyon dolarlara gerek kalmadan blockchain teknolojisinden faydalanabiliyoruz.
Artık yıkıcı teknolojilerin yalnızca belirli sektörlere hizmet etmediğini göz önünde bulundurursak yakın gelecekte birçok sektörde bu teknolojilerin vazgeçilmezimiz haline geleceğini öngörebiliriz. Yıllar öncesinde sanatçı yapay zekâ fikrine bile uzakken, bugün sanatçı olmasının da ötesinde yapay zekâya yeni meslekler hayal etmeye başladık. Ucu bucağı olmayan teknolojiler dünyası her geçen gün bizleri şaşırtmayı ve yeni gelişmelerle etrafımızı çevrelemeye devam ediyor. Bakalım sıradaki adım ne olacak?
Kaynak: Interesting Engineering
Yazar: Can Duru
Editör: İrem Karaduman