Yapay zekanın gelişiminden dolayı otonom araçların ve otomasyon robotların bizi işimizden edeceğine dair söylemleri sürekli görüyoruz (bknz: 1 – 2), duyuyoruz (Bknz). İşleri tehdit altında olan bizlerin gelecekte ne yapacağını, kültürlerimizin nasıl değişeceğini pek gündeme getirmiyoruz. İşte şimdi tam sırası!
Teknolojik anlamda transformasyonunu tamamlayan insanlar için işsiz kalmak çok korkutucu olmayacaktır. Aksine sanal dünya tasarımcılığı, robot mühendisliği gibi yıkıcı yenilikle gelen kariyer fırsatları da bu açığı bir şekilde dolduracaktır.
Sonuç olarak iş fırsatları her zaman olacaktır. Zaten sorunumuz işlerin olması değil bu işler için insanların algoritmalardan daha donanımlı olup olmayacağı. Kendisini yeni nesil mesleklere/işlere adapte edemeyecek, hatta şu an bile işi olmayan veya okuma yazma bilmeyen milyonlarca insan tüm gün ne yapacak? İşte Yuval Noah Harari bu sorunun cevabını “Din” ve “Oyun” olarak göstermiş.
“İnsanların asırlardır zaten bir sanal gerçekliği vardı. Asla var olmamış kurallar yüzünden kendi cinsiyetinden insanlarla birlikte olmadılar veya domuz eti yemediler. Bu sanal gerçekliği bir fiziksel kuralmış gibi yaşadılar”
Sosyal statüler arasında orta sınıf diye bir segment kalmayacak. Önemli insanlar ve önemsiz insanlar olarak ikiye ayrılacağız. Önemsiz insanlar tüm gününü boş geçirmek zorunda olduğu için oyunlara ve dine yönelecek. Harari bu noktada dini sanal bir gerçeklik olarak görüyor ve ilerde kendi sanal gerçeklik gözlüklerimizle dini çok daha gerçekmiş gibi yaşayabileceğimizi düşünüyor. Bu konuda bir beyin fırtınası yaparsak, 2050 yılında tüm insanlıkta bulunan lensler ile sürekli Artırılmış Gerçeklik ve Sanal Gerçeklik dünyasında yaşıyor olacağımız düşünülürse; ibadet ettiğimizde, iyilik yaptığımızda puan topladığımız ve sanal gerçeklik içinde sosyal statümüzü geliştirdiğimiz bir dünya düşünülebilir. Acaba bu noktada din ile yönetilmeyi seçen ülkelerin tutumu nasıl olacak? Herkesin lens takması zorunlu olacağı için ibadet edip etmediği, hırsızlık yapıp yapmadığı kolayca tespit edilebilir. İbadet etmeyene, alkol kullanana ceza sistemleri getirilir mi? Vatandaşı olduğumuz ülkenin sanal gerçeklik içerisindeki sistemini kullanmak zorunda olacak mıyız? Seyahat ettiğimizde ülkemizin tasarladığı Eyfel kulesi versiyonunu mu göreceğiz yoksa Fransa hükümetinin tasarladığı versiyonunu mu? Sırf gösteriş veya flört ederken avantaj sağlaması için puan biriktirirken yapacağımız eylemler bizi ne kadar tatmin edecek?
Günümüzde dinini tamamen yaşamayı seçmiş Yahudiler İsrail devletinin desteği veya eşlerinin (Kadınların) bazen çalışarak getirdiği parayla hayatı idare eder şekilde yaşıyorlarmış. Harari, İsrail’deki bu kültürü anlamanız için gitmenize gerek olmadığını; çocuğunuzu bilgisayar başında bırakıp sürekli pizza-kola ile beslerseniz en azından kısa vadede bundan asla şikayetçi olmayacağını söylüyor. Yani oyunlar ve din. Karın tokluğunun yanı sıra, insanın diğer lükslerini bir kenara bırakabileceği iki şey. Ve bu iki şey geleceğimizin sanal gerçeklik teknolojilerinde en ciddi iki unsur olabilir.
Biraz daha Harari’nin endişelerine dönersek; Sapiens kitabının yazarı, 2050’ye yaklaştıkça ciddi bir “işe yaramaz sınıfının” ortaya çıkacağını, işsiz olan bu kesimin işe alınamaz durumda olacağını düşünüyor. Bu bağlamda, ülkelerin huzurunu koruyabilmesi için Evrensel Temel Gelir’e geçilmesine, yani devletin herkese belli bir ücret ödemesine kesin gözüyle bakıyor. Bu zaten daha önce Elon Musk ve Bill Gates gibi isimler tarafından da gündeme getirilmişti. Ve İsrail’deki kendisini dine adamış insanlara verilen devlet desteğiyle aynı mantığa sahip olacak.
Genel bir özet yapalım; Harari, din ve oyun gibi olguların insanların canının sıkılmasından dolayı doğduğunu ve bundan 20-30 yıl sonra insanların gerçekten çok sıkılacağını düşünüyor. Dinlerin insanların sıkıntısı yüzünden çıkıp çıkmadığını bilemeyiz ancak bazı varoluşsal sıkıntılara çare bir olgu olduğunu söyleyebiliriz. Gerçek veya değil, dünya üzerinde birçok din bulunuyor ve bu dinler, dünyanın huzurunu koruyan ciddi unsurlardan birisi.
Bakalım gelecekte halkın yarısından fazlası gerçekten işsiz, boş günler yaşayacak mı ve yaşarsa geleceğimiz nasıl olacak?