Microsoft’tan sonra dünyanın en büyük ikinci yazılım şirketi olarak kabul edilen Oracle’ın kurucularından milyarder Larry Ellison, 2012 yılında Hawaii’ye bağlı adalardan Lanai’yi satın almıştı. Ellison, adada tamamen sürdürülebilir bir hayat inşa etmeyi planlıyor.

Yaklaşık 3200 kişiyle Hawaii’nin en küçük nüfuslu adası olma özelliğini taşıyan Lanai, denizi ve doğasıyla diğer Hawaii adaları gibi cennetten bir köşeyi çağrıştırıyor. Diğer Hawaii adalarına göre gözlerden oldukça uzak olan Lanai’ye ulaşım sadece iki şekilde mümkün; Maui’den feribota binmek ya da yakın adalardan uçak aktarması yapmak. “Ananas Adası” olarak da bilinen adada yapılı yolların sayısı oldukça az, hiç trafik ışığı yok ve sadece iki tane lüks sayılabilecek otel bulunuyor. Tüm bunlar sürdürülebilir yaşam projesine ev sahipliği yapması hedeflenen adanın bakirliğini kanıtlıyor.

Ellison, dünyanın en zengin 5. insanı olarak 2012 yılında Lanai adasını satın almış ve bu gelişme o dönem geniş yankı bulmuştu. Aradan geçen sekiz yılda Ellison adayı seyahatleri dışında farklı bir amaçla değerlendirmemişti. Ancak geçen yıl tüm dünya pandemi koşullarında uzaktan çalışma modeline adaptasyon sağlayınca Ellison temelli olarak Lanai adasına taşınma kararı aldı ve [tooltip tip=”Chief Technology Officer (CTO) – Teknolojiden Sorumlu Başkan”]CTO’luk[/tooltip] görevi yaptığı Oracle şirketi çalışanlarına, şirketle ilişkisini Zoom üzerinden yürüteceğini duyurdu.

Sürdürülebilir Ada Projesi

Ellison Lanai’de kurmayı hedeflediği sürdürülebilir ada projesini Pulama Lanai adını verdiği bir şirket üzerinden yürütüyor. Öncelikli hedef adayı ekonomik olarak kendi kendine yetebilen ilk %100 yeşil yaşam alanı haline getirmek. Adada 1860 metrekarelik bir alanda seralar ağı kuruldu. Sensei Farms adı verilen bu alanda [tooltip tip=”toprak kullanmadan su içinde mineral besin çözümleri kullanarak bitki yetiştirme yöntemi”]hidroponik [/tooltip], yani topraksız tarım yapılıyor. Seralar su tüketimi ve hava akımı gibi verileri takip eden sensörler ve kameralarla donatılmış durumda. Normal tarıma kıyasla %90 daha az su tüketimi sağlayan bu sistemin enerjisi de Tesla‘nın ürettiği 1600 güneş panelinden elde ediliyor.

“Stockholm’deki insanları da Nairobi’deki insanları da beslemek istiyoruz. Teknolojinin bunların ikisini de yapabileceğini düşünüyoruz. Seraları bu iki çok farklı çevrenin, farklı ekonomik ihtiyaçlarına uyarlayabiliriz.” – Ellison

Sağlıklı bir yaşam kompleksi olarak değerlendirebileceğimiz adada ayrıca Sensei Retreat adında bir [tooltip tip=”SPA kelimesi esasen Latincede “Selus Per Aqua” yani “Sudan Gelen Sağlık” veya “Su ile Gelen Sağlık” anlamlarına geliyor”]spa[/tooltip] bulunuyor. Misafirler spada kaldıkları sürede kendilerine zihinsel ve fiziksel hedefler belirliyor. Spada sağlık verileri sürekli izlenen ve gözlem altında tutulan misafirlerin uyku, hareket ve beslenme düzenleri iyileştirilerek “daha uzun ve daha sağlıklı hayatlar yaşamalarına” yardımcı olunuyor. Kısaca kompleksin özünde veri bilimiyle yaşam kalitesini artırmak bulunuyor.

“Lanai’nin enerji bağımsızlığına doğru ilerlemesini hızlandıracak modernleştirilmiş bir elektrik ağı kurma konusunda çok ilgiliyiz.” – Pulama Lanai Şirket Açıklaması

Sürdürülebilirlik için en belirgin hedef adanın enerji santralini ve elektrik şebekesini Hawaiian Electric şirketinden satın almak. Bu başarılırsa adada fosil yakıt kullanımı sona erecek ve tamamen yenilenebilir enerji kullanımına geçilebilecek. Lanai halkı gelişmelerden çok memnun görünüyor. Yöneticilerinin pandemi boyunca ödemeler ve çalışma şartları konusunda gösterdiği anlayış tüm çalışanların projeyi benimsemesini sağlamış.

Birtakım Sorular

Fosil yakıt kullanımını sonlandırarak enerji bağımsızlığı hedeflenen, yüksek teknolojiyle donatılmış serada birçok farklı iklim koşuluna uygun tarım üretimi yapılması düşünülen, sağlık verileriyle yaşam kalitesinin artırılması amaçlanan spasında müşterilere hizmet veren bir rüya adası…

Kulağa ne kadar lüks geliyor, değil mi? Sensei Retreat isimli spada bir gece geçirmenin bedeli 3000 dolar. Bu içerikteki haberler bizlere sürdürülebilirlik konusunda umut vermiyor; yaşını almış, şirket işlerinden belli ölçüde elini ayağını çekmiş dünyanın sayılı zenginlerinin kişisel ütopyalarını hayata geçirmesi anlamına geliyor.

Bir milyarder tarafından tasarlanan ve sadece diğer milyarderlerin deneyimleyebileceği sürdürebilir ada projesi dünyanın geri kalanını ne kadar etkiliyor? Böyle bir ada bağımsız enerji, sürdürülebilir üretim, veri analiziyle yaşam kalitesini artırma konusunda ne kadar umut veriyor?

Sürdürebilirlik sadece milyarderler için mi mümkün? Eğer öyleyse, hepimize geçmiş olsun. Eğer öyle değilse, sürdürülebilirlik başlığı neden her seferinde ütopik bir fantezi olarak karşımıza çıkıyor?

Kaynak: Forbes.com

Share:

administrator

Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesi 3. sınıf öğrencisi olan İpek, organizasyonların çalışma yapılarını inceleyen projeler içinde yer almayı seviyor. Ayrıca yeni tarifler denemekten ve bunları paylaşmaktan büyük keyif alıyor. Paylaşmak demişken, Gelecek Burada'da hem kendisi öğreniyor hem de öğrendiklerini ve düşündüklerini çoğaltmak için yazıyor

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir