Büyüğü küçüğü, kadını erkeği derken hepimiz ekranlara bağımlı hale geldik. Öyle ki artık zararlarını bile sorgulamaz olduk. Çünkü bunlar hayatımızdaki eksik noktaları doldurmakta oldukça iyi. Buna rağmen en çok şikayeti de yine bizler birbirimiz için ediyoruz: kaldıramadın kafanı, sohbet edemez olduk, aptal olacaksın… Biraz genelden özele indirgersek gençler, ekranlara bakarak günde ortalama dokuz saat geçiriyor. Pek çok kişi bundan yakınsa da özelikle psikologlar sosyal medyanın gençlerin zihinsel sağlığını olumsuz yönde etkilemesinden şikayetçi.
Gençlerin ergenlik yılları beyin algılarındaki değişikliklerin ve duygusal karmaşaların yoğun olarak yaşandığı zaman dilimi. İnsanların tahminen yüzde 20’si erişkinliğe ulaştığı zaman en az bir kere depresyona giriyor. Depresyon ve diğer ruh sağlığı sorunları gençler için daha dayanılmaz bir hâl alıyor. Günümüzde her 100 dakikada bir genç intihar ediyor ve bu rakamlar son yıllarda artış gösterdi.
Tam da bu nedenle, bu risk altındaki yaş grubu için değiştirilebilir risk faktörlerinin izlenmesi ve kullanılması önemli. 2000’li yılların başından bu yana, sosyal medya gençler için potansiyel olarak zararlı bir endişe kaynağı olarak ortaya çıktı. Bazı araştırmalar sosyal medya ve internet kullanımının zihni örseleyerek gençlerin şahsen tanıdıkları biriyle konuşmaktan korkmalarını bile kara ekrana bağlıyor.
Montreal Üniversitesi’ndeki araştırma ekibi dört yıl boyunca, 12 ila 16 yaşları arasındaki 4.000 lise öğrencisini inceledi. Araştırmacılar TV, sosyal medya ve video oyunlarının depresif belirtilere yol açabileceğinden şüphe ederek yer değiştirme, yukarı doğru sosyal karşılaştırma ve spiralleri güçlendirme verilerini analiz ettiler. İlginçtir ki gençler her yıl, sosyal medyada ve televizyon izlemede önceki yıla göre daha fazla zaman harcıyordu. Her geçen yıl ortalama olarak daha fazla depresyon semptomu sergilediler. Video oyunlarını oynama oranı geçen senelere göre biraz azaldı ve bilgisayar kullanımı sabit kaldı. Her bir genç bir saatini sosyal medyada ya da televizyon izleyerek geçirdi, kendilerini daha az güvende ve depresyonda hissettiklerini söylediler. Bilim insanları, bunu sosyal medya ya da televizyon izlemek için ekranlara bakarak vakit geçirmenin gençleri kendilerini başkalarıyla kıyaslamak zorunda bırakmadığı kanısına bağladı. Sosyal medyada veya televizyonda geçirilen her ilave saat için gençlerin depresyon belirtilerinin arttığı ve gençlerin ekrana bakma süresi ile bunalıma girme durumlarının paralel olduğu sonucu ortaya çıktı. Bunun sonucunda bazı sosyal medya ve TV şovlarının depresyon ve öz-bilinçlilik sarmallarına etki ettiğini buldular.
“Sosyal medya ve televizyon, ergenleri sık sık, başkalarıyla mükemmel bir beden ve diğer heyecan verici ya da zengin bir yaşam tarzı olan diğer ergenler gibi daha başarılı durumlarda faaliyet gösteren diğer kişilerin imajlarına maruz bırakan bir medya biçimidir.”
Hem sosyal medya hem de TV, hali hazırda depresif zihinlerin aradığı iç karartıcı içeriğe daha fazla hizmet ediyor. Televizyon izlemenin algoritmik özellikleri ve özellikle sosyal medya, önceki arama ve seçim davranışlarına dayanarak kullanıcılara benzer içerik önererek bir geri besleme döngüsü oluşturuyor. Böylece, bir kişinin depresif durumu, görüntüleme seçimlerini etkiliyor; daha fazla benzer içerik öneriliyor, sunuluyor ve depresyonun sürdürülmesi ya da arttırılması sağlanıyor.
Gençleri kontrol etmek, sosyal medya ve televizyon kullanımı konusunda bilinçlendirmek, belki de okullarda ders müfredatlarının günümüz dijital dünyasına uyum sağlayacak içerikte şekillendirilmesi, gençlerin depresif ruh halini veya depresif belirtilere karşı gösterdikleri dirençlerini yönetmelerine yardımcı olmanın bir yolu olabilir. Bunun yanında hepimizin dijital okuryazarlık konusunda kendisini geliştirmesi, sosyal canlılar olarak adım başı etkileşime açık olduğumuz ortamlarda insanlarla olumlu dönütler yaratma adına faydalı olacaktır.
Kaynak: dailymail