Cinsellik ve teknolojinin kesiştiği noktalar hepimiz için yeni, yabancı ve yoğun bir deneyim imkanı sunuyor. Seks robotları ile insan partnerlerimizi geride bırakabilir veya sanal gerçeklik ile bastırılmış kimliğimizi özgürce yaşamamız mümkün olacak gibi görünüyor. Fakat rıza inşası ve hiperseksüalizm gibi kavramların yozlaştırdığı bir gelecekte, sınırların teknoloji ile belirsizleşmesi etik açıdan soru işaretleri yaratıyor. Bizi istediğimiz gibi davranmaktan alıkoyan sınırların ortadan kalkması, insan ilişkilerinin geleceğinde negatif bir devrim yaratabilir mi?
20’li yaşlarının ortasında ve sosyal hayatın içinde bir genç kadın olarak, bugün cinsiyet eşitsizliğine dair konuştuğumuz şeylerin çoğunu yakından deneyimliyorum. Bilmem kaçıncı kez Sex And The City’i bitirdikten ve üstüne devam serisi olan And Just Like That’i izledikten sonra, seksin medyatik yönünün kültürel çıktılarının oldukça kuvvetli olduğunun farkına vardım.
Mitolojiden tut uyku öncesi masallarına kadar, genlerimize kodlanmış eğilimler ve nesneleştirme bugün kadın olgusunun kültürel çıktısının temelini oluşturuyor. Ve hızla değişen bir gelecekte beraber inşa ettiğimiz kültür, maruz kaldığımız tüm içeriklerin toplamı olarak gelecekte karşımıza çıkacak. Bundan yıllar sonra bu yazının devamını yine 20’li yaşlarında başka bir kadın veya 50’li yaşlarında Kardelen yazabilir. Fakat ana tema hiç değişmiyor, sadece şekil değiştiriyor. Yazının ilerleyen kısımlarda cinsellik ve teknolojinin birbirine dokunduğu yerlerine ve gerçek hayatımızdaki olası etkilerine sık sık değineceğiz.
Mitolojiden Hollywood’a kadın imgesi
Pornografinin ticari boyutuyla sanırım en çok dizi ve film sektöründe karşılaşıyoruz. Son zamanların dikkat çeken dizisi Euphoria yayınlandığı günden beri büyük bir izleyici kitlesi topladı. 20’li yaşlardaki oyuncuların lise çağındaki çocuk karakterleri oynadığı dizinin iki sezonu arasındaki bariz farklar ise seksin sattığı tezimizi tekrar kanıtlar nitelikte. Burada dikkat çekmeye çalıştığım nokta seksin ticari bir değer olarak kullanılması değil, lise çağındaki karakterlerin kendini nasıl sunduğu, yetişkinler tarafından nasıl değerlendirildiği ve hiperseksüelleşmeyi kendi aralarında nasıl normalleştirdikleri. Şiddetli ve sapkın ergen cinselliği, kimlik arayışında olan genç kızların kendini ifade edebilmek için en kolay yollardan biri olan bedenini teşhir etme yoluna gitmesini kaçınılmaz kılıyor. Euphoria örneğinden yola çıktığım için tekrar belirtmemde fayda var, dizi genç ve yetişkin kadınların erkeklerin gözünde nasıl cinselleştirildiğini eleştirmekle yola çıkmış olsa da izleyici kitlesine ifade ettikleriyle çizgisinden sapmaya çok müsait bir yerde konumlanıyor.
Hiperseksüalizmin Medyatik Yüzü
Genç kızları cinselleştirmek, tamamen kapitalizme ve seksin ticari yönüne hitap eden bir olgu. Dizi veya filmlere gitmeye gerek kalmadan sosyal medyada ünlü isimlere yapılan yorumlara da göz atabiliriz. Gen-Z’de cinselleştirmenin iki farklı ucuyla mücadele eden Millie Bobby Brown ve Billie Eilish’i ele alalım. Millie makyaj ve kıyafetleri ile yaşından büyük görünmekle eleştirilirken, aynı oklar Billie’yi bedenini sakladığı ve erkeksi kıyafetler tercih ettiği için işaret ediyor. İkisi de temelde aynı noktaya varıyor: Hiperseksüelleştirme kapitalizmin bir çıktısı ve şöhret için bedenini meta haline getirmek hedefe giden yolda mübahtır.
Rachel Hills, cinsel özgürlüğün sadece kadınların yargılanmadan ve damgalanmadan özgürce cinsel hayatını yaşayabilmesi değil istemediklerinde cinsel ilişkiyi güvenli bir şekilde reddedebilmeleri de olduğunu ifade ediyor. Yukarıda bahsettiklerimin çoğuna karşı gösterilebilecek en güçlü tez ‘cinsel özgürlük’ kavramı ve Hills’in akla yatkın açıklaması göz önüne alındığında genç kızların yağmacı ve dayatmacı bir anlayışın etrafında kendilerine özgürlük kavramını paravan etmesi kaçınılmaz bir sorun.
Elbette kadını kontrol etme arzusu son yıllarda birden ortaya çıkan bir düşünce değil. Mitolojik bir temele dayanan Ben Kirke kitabını hatırlıyorum, Kirke karakterinin bağımsız ve asi tavırları, çilleri ve bal rengi gözleriyle asla erkekler tarafından tercih edilmediği defalarca kez vurgulanmıştı. Ya da acımasız Medusa’nın erkekleri taşa çevirmesi, ataerkiye boyun eğmeyen bir hareket olarak değil canavarlaştırılmış ve tehlikeli boyutlara ulaşan bir kadın saldırganlığı olarak tasvir edildi. Asıl tehlikeli olan şey, artık erişilebilirliğin arttığı ve sınırların kalmadığı bir dünyada kontrolsüz cinselleştirme algısının çok daha geniş yaş aralıklarına kimlik karmaşası yaşatma tehlikesi. Üstelik bugün gelişen teknolojinin pornografi sektöründe sunduğu imkanların bir nevi kadınları koruyan hamleler olarak görülmesi, cinselleştirme algımızın düzelmesine hiç de yardımcı olmuyor.
Seks robotları: Cinsel rıza ve kapitalizm
Seks robotları yeni bir cinsel deneyim mi, yoksa insan ilişkilerinden kaçış mı?
Seksin sattığının en büyük kanıtlarından biri olarak seks robotlarının yaygınlaşacağı bir geleceği sabırsızlıkla bekleyen milyonları gösterebiliriz. Yalnızlar için masum bir alternatif, fanteziler için aranan yapboz parçası olarak konumlandırılarak değeri düşürülen seks robotları aslında daha genel bir amaca hitap ediyor. İçinde ‘insan’ barındırmayan seks fikri büyük bir topluluğu insani değerlerinden uzaklaştırarak ticari ve yasadışı bir seks idealine yaklaştırıyor. Oysa ikili bir ilişkide insan veya robot fark etmeksizin göz ardı edilmemesi gereken değerler ve sınırlar her zaman mevcut.
Seksin politik yapısı geçen yıllar içinde doğallaştırıldı ve insanlar yasal veya yasa dışı sınırlara göre tercihlerini yaptılar. Bugün çoğu insanı neyin normal ve neyin istismar olduğu konusunda sınırlayan tek şey yasal düzen. Kadınları ve çocukları korumak için yaygınlaşması gerektiği iddia edilen seks robotları, esasında yasaların sınırlayıcılığından bağımsız bir şekilde cinsel şiddet ve rıza olgularının da önünü açıyor.
Seks robotları da kız arkadaş gibi, normal bir ilişki gibi, müstakbel eş gibi görülebilir. Bu durum birçok erkeği, cinsiyetçi noktada birleştirebilir. Çünkü onlar için, günlük yaşamda zor zamanlar yaşadıklarında veya bir kadın tarafından reddedildiklerinde ön plana getirebilecekleri cinsiyetçi ön yargıları bulunuyor. Bir kadın, o sıra seks istemiyor olabilir veya bu erkeği dünyanın en iyi eşi olarak görmüyor olabilir ancak erkekler bu farklı ihtimalleri düşünmek yerine hemen “Aa, bu kadın beni beğenmedi” diye hemen cinsiyetçi düşünce kalıplarına teslim oluyor.
– Kathleen Richardson
Niyetimiz elbette pozitif ayrımcılık yapmak veya bir cinsiyeti tamamıyla kötü etiketlemek değil. Benzer durumlar erkeklerin tarafında da gerçekleşebiliyor. Fakat aradaki farkın barizliği ve insan bedeni söz konusu olduğunda erkeklere hitap eden ticari pazarın çok daha geniş ve yaygın olması, cinsiyet farkının hassasiyetini gözler önüne seriyor.
Metaverse’te 13 yaşında gibi davranan ve tacize uğrayan kadın gazeteci
Teknolojinin seksin ticari boyutlarını etkilediği bir diğer örnek olarak bir gazetecinin deneyini ele alalım. Web3’ün yaygınlaşmasıyla gerçek dünyanın yerini alacak alternatif bir sanal evrenin çocuklar üzerindeki etkileri üzerine çalışan 43 yaşında bir kadın gazeteci, 13 yaşında bir kız çocuğunun kimliğine bürünerek sanal gerçeklik odalarını ziyaret etmeye başladı. Her şeyden önce platformda seçilebilen en küçük yaş olan 13’ü işaretleyip profil oluşturulduğunda herhangi bir kimlik doğrulaması ile karşılaşmadığını fark etti. Yani bu platforma dahil olan herkes cinsiyet, yaş gibi temel özellikleri konusunda yalan söyleyebilirdi.
Avatarların sanal seks simülasyonları gerçekleştirdiği odaları ziyaret eden gazeteci 13 yaşında bir kız çocuğuna çok sayıda kendini yetişkin erkek olarak tanımlayan profil tarafından seks oyuncakları ve prezervatif gösterildiğine tanık oldu. Gerçek hayatta karşılığı ve ciddi sonuçları olan rıza inşasının metaverse’te de yaygın olarak uygulandığını hatta cinsel malzeme, ırkçı hakaretler ve tecavüz tehdidiyle karşı karşıya kaldığını da raporladı.
Sanal platformların ve umursamaz politikalarının yol açtığı yozlaşmış ortam, kimlik arayışı içinde olan ve toplumdan kabul görmek için çeşitli yollara başvuran çocukların manipülasyonu için kusursuz bir distopya yaratıyor. Buraya kadar bahsettiğimiz ve insanlığın varoluşundan beri inşa edilen kültürel çıktılar, sınırsız erişim ve kendini avatarların arkasına saklama imkânıyla geleceğin kültürel yönünü çok farklı bir boyuta çevirebilir. Teknoloji şirketlerinin internetin hatta yeni haliyle Web3’ün ilk nesliyle yaşadığı hatalardan bir ders çıkarması ve sağlıklı toplumlar için daha korumacı ve sıkı bir güvenlik politikası izlemesi şart.
Avatar fetişi ve metaverse fantezisi
Sınırların olmadığı bir dünyada bizi alıştığımız normalin dışına çıkmaktan alıkoyacak şey nedir?
Cinselliğin her kademesinin saygıyı hak ettiği ve etik sınırları aşmadığı takdirde kabul gördüğü bir çağda teknolojinin dokunuşlarını da normalleştireceğiz. Teknolojiye bağlı, hatta sanalcinsel olarak bir kavramsal karşılığı bulunan yeni cinsel kimliğin damgalanma ve ön yargıdan uzak bir ortamda gelişmesi sağlıklı bir toplum ideali için büyük önem arz ediyor. Fakat asıl göz önünde olması ve düşünülmesi gereken bir diğer konu partnersizlik veya sınırsızlık duygusunun insan partnerlerimize karşı rıza tutumumuz gibi hayati noktaları nasıl değiştireceği.
Cinsellik ve teknolojinin kesiştiği noktaları aslında pek farkında olmasak da uzun yıllardır hayatımızda deneyimliyoruz. Fotoğraf veya mesaj uygulamaları bugün partnerlerimizle kurduğumuz ikili ilişkilerde önemli bir rol oynuyor. Teknolojinin ilk dalgası cinselliği partner iletişimi yönünden etkilerken, son gelişmeleri dahil edebileceğimiz ikinci dalga farklı bir boyutla karşımıza geliyor. Partnersizlik olarak tanımlayabileceğimiz cinselliğin yeni boyutu, teknolojinin getirdikleriyle yoğun bir deneyim yaşama imkanı tanıyor.
Distopik bir geleceğe ayna tutan Black Mirror’ın Striking Vipers ve USS Callister bölümleri sanal gerçeklik gibi teknolojilerin sunduğu sınırsız dünyanın bizi gerçek hayattan nasıl koparabileceğine dair kesitler sunmuştu. İki bölümde de karakterler gerçek ve sanal arasında bir varoluş ikilemi yaşıyordu. Gerçek olan fiziken varlık gösterdikleri hayat mıydı, yoksa kendi kurallarına ve zevklerine göre yaşamayı istedikleri mi? Henüz fiziksel algıların taklit edilebildiği bir sanal gerçeklik uygulaması mevcut değil, fakat bu yakın zamanda gerçekleşmeyeceği anlamına gelmiyor. Fakat sanal gerçeklik ortamında cinsellik ve şiddet temalarını ele alan bu iki bölüm bize yazının başından beri konuştuğumuz bağlamda düşünmek için çok fazla şey veriyor.
Özellikle ülkemizde gün geçtikçe artan cinsel istismar vakalarını göz önüne aldığımızda, sınırların kaldırılabildiği bir gelecek sadece sağlıklı insanlar için bir seçenekmiş gibi düşündürüyor. Öyle olmasına rağmen herkes tarafından erişilebilir olması ise asıl can sıkıcı kısım. Elbette doğru sınırlar içinde sanalcinselleri de seks robotlarını da benimseyeceğiz fakat bunun için toplum idealine ulaştığımız bir gelecek şart.