Gelecek Burada Podcast serisine aşağıdaki platformlardan ulaşabilirsiniz: (Üzerine tıklamanız yeterli)

Duyma engelliler veya bahsedilen konuların görselini/linkini arayanlar için 8. bölümümüzün metni:

Bilgi, deneyim ve ilham paylaşım platformu Gelecek Burada’ya hoş geldiniz. Bugün sizleri sıcak havanın çok uğramadığı aksine birkaç gündür hafif rüzgar ve fırtınalarla bizi serinleten bir yerden selamlıyorum. Elbette gönül isterdi ki bu cümleleri Ege’de x bir sahil kentinde böyle deniz kenarında soğuk seyler yudumlarken kurayım fakat şartlarım Safranbolu’da evimin balkonunda 2 yanımda kedilerle beraber içerik hazırlamaya elveriyor. Ama en azından esiyor bu nedenle çok sızlanmanın da gereği olduğunu düşünmüyorum, harbiden ölene kadar pozitifiz ya hep iyi yanından değerlendireceğiz olayları. Yani evet deniz kenarında değilim ama en azından esiyor, yani bir yerden artı bir yerden eksi.

Bugün sizlere yakın zamanda yazarlarımız tarafından oluşturulmuş ve benim ilgi çekici bulduğum birkaç içerikten bahsedeceğim. Bu arada ilgi çekici birkaç içerik derken ekipteki herkesin yazdığı her yazı çok değerli ve kaliteli fakat hepsinden bahsetmeye kalksam, yani böyle bir şeyin imkanı yok o nedenle kısıtlı vakitte sizi de heyecanlandıracağını düşündüğüm birkaç içerik seçtim.

Seçtiğim ilk içerik (bu da dilime pelesenk oldu artık hep belirtme ihtiyacı duyuyorum) benim en sevdiğim konulardan biri olan sanal gerçeklik üzerine, yani sanal gerçeklik sayesinde zamanda yolculuk deneyimi.

Zamanda yolculuk ışınlanma ve görünmezlikle beraber geçmişte bugünden bugün de gelecekten beklediğimiz bizi en heyecanlandıran konulardan bir tanesi. Yani geleceğin bize kazandıracağını düşündüğümüz yeniliklerden bir tanesi. Hatta Haziran sonu Dark’ın final sezonunun da gelmesiyle beraber yakından tanıklık ettiğimiz gayet sıcak ve gündemde olan bir konu. Gerçi söz konusu Dark olunca o şekilde bir zamanda yolculuğun beni çok heyecanlandırdığını söyleyemeyeceğim. Ama 2. sezon kadar olmasa da ben final sezonunu oldukça başarılı buldum, sonunda ağlayacak kadar da duygulandım. Yani karmaşık bir konuyu iyi bağlamışlar bence. Yine de bittikten sonra aklımdaki soruların cevaplanması için 1-2 gün üzerine düşünmem gerekti. Eğer izlemediyseniz izlemenizi tavsiye ederim. Evet çok gurme çok kıyıda köşede kalmış bir öneri değil elbette ama ne bileyim duymadıysanız, işte “Almanca’ydı kulağımı tırmaladı izleyemedim.” diyorsanız veya “Çok popülerleşti ya herkes bahsediyor ne kadar iyi olabilir ki?” diye düşünüyorsanız bir şans vermenizi öneririm.

Bu zamanda yolculuk konusunu sanal gerçeklikle elde etmek isteyen Lucas Builds The Future isimli YouTuber da 1 yıl boyunca hayatını Spectacles 3 ile kayda almış ve sonrasında sanal gerçeklik (VR) teknolojisini kullanarak ‘geçmişe yolculuk’ yapmayı başarmış, en azından çektiği videoda öyle yaptığını iddia ediyor. Tabii ki yaptığı şey geçmişe yolculuk değil, sadece çektiği anılara sanal gerçeklik yardımıyla dahil olmuş. Bence bu da bir nevi zamanda yolculuk sayılabilir. Sanal gerçeklik kullanmadan önce kayıt oluşturması gerektiğine karar vererek 1 yıl boyunca sürecek bir dünya turuna çıkıyor, hatta bu turdaki ilk varış noktası da İstanbul ve bu çıktığı dünya turunda 1 yılda yaklaşık 7 terabaytlık video kaydı elde ediyor.

Kayıt süreci bittikten sonra artık işin VR kısmı devreye giriyor. Lucas burada 3 adımlı bir yol izlemiş, ilk adımı da bir kontrol paneli oluşturmak.

Her zaman makinesinde olduğu gibi gideceğiniz tarihi veya başka önemli detayları seçebilmek için kullanılacak bir kontrol paneline ihtiyacınız var ve Lucas da bunun için 3 boyutlu işte düğmeleri olan ışıklı klasik bir panel tasarlıyor.

İkinci adımı ise bir anı bulucu oluşturmak. Yani 1 sene boyunca çektiği videoları içeren 7 terabaytlık bir arşivden bahsediyoruz, bu kalabalığın içinde gitmek istediğiniz anı öyle şak diye bulmak pek de kolay bir iş değil. Bunun için de çektiği videoların meta datalarına sahip olması gerekiyor. Yani videonun hangi tarihte, kaçta, hangi formatta çekildiği gibi bilgiler meta datalarda gizleniyor. Hatta burada başına bir talihsizlik gelmiş, bu bilgileri kategorize etmek için videoları kontrol ediyor ama videolardaki bahsettiğim meta verilerin silindiğini fark ediyor. Tabi büyük bir şok geçiriyor, sonuçta ilginç bir proje için vaktinizi, paranızı harcayarak büyük efor sarf ederek dünya turuna çıkıyorsunuz bu sırada yanınızda muhafaza etmeniz gereken pek çok şey var taşıdığınız hard disk sayısı zaman geçtikçe artıyor yani 1 senelik emeğiniz çöp olacak değil ama yapmak istediğiniz şey oldukça zora girecek. Sonra bir umutla Snapchat takımına mail atıyor, meğer veriler yok olmamış gizli tutularak depolanıyormuş uygulamada. Benden dinlemek yerine videoyu izlemenizi isterdim zaten linkini de eklerim mutlaka orada daha bir heyecanlı oluyor dinlemesi.

Kontrol panelimiz tamam, anı bulucu konusunu da maceralı da olsa hallettik. Geriye en son zaman makinesi efekti vermek kalıyor sonuçta VR kullanırken zamanda yolculuk yapmış gibi hissetmezsiniz sanki bir başlık ya da kamera sayesinde eski anılarınıza şöyle bir göz atıyor gibi hissedersiniz. Zaten olan da bu ama oluşturulmak istenen konsepti elde etmek için Harry Potter’daki gibi falan etkileyici bir geçiş efektine ihtiyacınız var.
Lucas Harry Potter, Minority Report ve Portal oyunundaki efektlerin bir karışımını yaparak zaman makinesinin son elementini de tamamlıyor ve ortaya oldukça eğlenceli izlemesi de çok keyifli bir iş çıkıyor. Kendisi de videoda mesela biz şimdi eski tip kasetlere kaydedilmiş el kameralarının atalarıyla çekilmiş görüntüleri izliyoruz ama siz bu tip bir düzenekle ileride çocuğunuza anılarınızı bizzat izletebilirsiniz belki. Çok tatlı bir video yarım saat falan zaten kahvaltı yaparken bile açıp izleseniz oldukça keyif alırsınız. Hatta Türkçe altyazı desteği yoktu, Hasan kanalla iletişime geçti falan çevirisini yaptı şu an Türkçe altyazı seçeneği de mevcut. Umarım izlersiniz ve keyif alırsınız ayrıca altyazı konusunda öneri veya geri dönüş yapmak isteyenler sosyal ağlarımız üzerinden bizimle iletişime geçebilirler.

Lucas’ın 1 yıllık deneyimlerini sanal gerçeklikle zamanda yolculuğa çevirdiği video

https://www.youtube.com/watch?v=aHyNYfFfXlg&t=5s

İkinci içeriğimiz de yine oldukça eğlenceli ve uçuk bir konu. Size bir uzay yolculuğu teklif etseydik ve araç olarak da bildiğimiz sıcak hava balonlarını kullanacağınızı söyleseydik, tepkiniz ne olurdu?

Yani bu zamana kadar dünyayı pek çok farklı şekilde görme imkanına sahip olmuş olabilirsiniz ama uzay turizmi bize olabilecek en uzak açıdan hem bütün hem de büyüleyici bir şekilde Dünya’ya bakma fırsatı tanıyor.

Space Perspective isimli bir start-up “Spaceship Neptune” adını verdikleri bir uzay aracıyla size 100.000 feet yükseklikte uzayın karanlığını ve Dünya’nın gizemlerini keşfetmeniz için uzay turları sunuyor. Zaten kendi açıklamalarına dayandırdıkları gibi işletmenin amacı imkan bulan tüm insanların Dünya’ya uzaydan bir astronotun baktığı şekilde görme fırsatına sahip olabilmesi. Yani astronotların yaşadığı o genel bakış etkisinin hissettirdiklerini yolcularına sunmayı vaat ediyorlar. 6 saat için de olsa stratosferden Dünya’yı izleme imkanına sahip oluyorsunuz.

Uzay aracınızın içinde 200 metre yüksekliğindeki hidrojen dolu bir balonla iki saat boyunca yavaş yavaş 30.000 küsür metre yüksekliğe ulaşıyorsunuz. Zaten 6 saatin 2 saati yükselme 2 saati iniş arada kalan 2 saatte de havada asılı kalarak manzaranın tadını çıkarabiliyorsunuz. Daha sonra yolculuğunuz Atlantik Okyanusu’nda bekleyen kurtarma gemisine yapılacak inişle sona eriyor.

Space Perspective tarafından tasarlanan uzayda seyahat etmenizi sağlayacak sıcak hava balonu

Girişimin amacının tüm insanların dünyaya uzaydan bakarken yaşanan hissi tadabilmesi olduğunu belirttik fakat tahmin edeceğiniz gibi işin maddi boyutu ne yazık ki tüm insanların karşılayabileceği gibi değil. Net bir fiyatlandırma yok fakat standart yolculukların kişi başı yaklaşık 125.000 dolar civarı olması bekleniyor.
Yine de piyasaya çıkan ve benzer vaatleri olan pek çok havacılık ve uzay şirketinin çektiği fiyatın yarısı falan bu arada o açıdan makul görünebilir tabi karşılayabileceğini düşünene.

Aynı zamanda görsellik ve seyahatin dışında pek çok farklı sektörlere de alan açacak gibi duruyor çünkü Space Perspective’in kurucularından biri işte düğün töreni gibi, kurumsal organizasyonlar gibi toplu etkinliklere de ev sahipliği yapmayı düşündüklerini açıklamış. Bir bakıyorsunuz kuzeniniz uzayda evleniyor, bir bakıyorsunuz şirketiniz ultra lüks manzaralı bir etkinlik düzenlemiş.

Geleceği giderek Dünya’dan taşıyoruz aslında, SpaceX, Marst’a kolonileşme projeleri falan derken uzayla ve dış gezegenlerle daha fazla haşır neşir olmaya giderek daha büyük hayaller kurmaya başladık. İmkanımız olur mu ya da ömrümüz yeter mi bilmiyorum ama umarım hepimiz bir yerden sonra başka bir ülkeye seyahat etmek gibi normalleşecek uzay seyahatlerini deneyimleme imkanına sahip oluruz.

Aslında artık ömrümüz yeterse demek anlamsız geliyor çünkü yaşanan tüm gelişmeler oldukça hızlı oluyormuş gibi artık evrendeki tüm bilgiye sahibiz sadece bir şeyleri yapmak ve geliştirmek kalmış gibi geliyor. Temel her şeyi yaptık bir şeyleri sadece üstüne koyarak ilerliyoruz. Tüm bunların bu kadar hızlı yaşanması ve artık işte fizik kurallarının el verdiği her şeyi gerçekleştirebilecekmişiz gibi görünmesi bana göre biraz korkutucu, yani bana korkutucu geliyor.

Hani şey gibi çok mutlu çok hayattan keyif alan birinin intihar haberini aldığımızda şey tartışması olur ya “Her şeyi vardı çok mutluydu neden yaptı?” Buna karşılık birileri de der ki “Her şeye sahipti artık hayatta bir amacı veya istediği bir şey kalmamıştı.” İşte bu da bana benzer şeyler hissettiriyor bir yerden sonra tekdüzeleşecek gibi sanki artık gördüğümüz tanık olacağımız her şeyin deneme sürümünü veya ilkel halini gördük sadece geliştirilme sürecini izleyeceğiz gibi. Örneğin televizyonun ilk icat edildiği zaman insanların yaşadığı o heyecan o farklı bir şeye sahip olma arzusuyla şu an televizyon modelleri geliştikçe akıllı televizyonlar evlerimize hayatlarımıza girdikçe yaşadığımız duygular aynı değil. Tüplü televizyon gördüğümde yaşadığım heyecan ve LCD gördüğümde yaşadığım heyecan çok da farklı değil. Bu tam evham kategorisine uygun bir kısım oldu, burayı kesip bizim evham kategorisine içerik olarak eklesek asla sırıtmaz.

Bu arada Filiz sitede bu tarz fütüristik konularla alakalı insanların endişe ve evhamlarının neye dayandığından bahsettiği çok eğlenceli bir “Neden Korkutuyor?” serisi oluşturuyor. Okumanızı şiddetle öneriyorum, vereceği keyfe ve ufuk açıcılığa kefilim.

Neden korkutuyor dedik, neden korkuyoruz dedik, bunlardan yapay zekânın hayatımıza adapte olma sürecinde de çok bahsediyoruz. En çok neden korkutuyor, sokaktaki en bilgisi olmayan vatandaşı bile ileride makineleşmenin ortaya getireceği işsizlik sorunu korkutuyor.

Pandeminin getirdiği kapalı alanda az insan olması gerekliliği, insanlarla yakın temasa geçmemek için dışarıda yemek yemenin daha az tercih edilmesi gibi sorunlara çözüm olarak robot garsonlar Hollanda’da sahaya indiler bile. Hollanda’da bir Çin restoranı servislerini robotlarla yapmaya başladı, alışık olduğumuz insan garsonların yerine çalışan bu robotlar Merhaba veya Hoş geldiniz gibi temel karşılama cümlelerini söyleyebiliyorlar. Şu anlık daha çok pandemi sürecinde yararlanılıyormuş gibi düşünülse de eğer verimli bulunursa salgından sonra da hızla yayılmaya devam etmesi muhtemel görünüyor.

Bu arada robotlara henüz bir isim vermediklerini söyleyen restoran isim bulabilmek için Instagram sayfasında bir kampanya düzenlemiş. Eğer yeterince yaratıcı ve işletmeyi etkileyecek isim önerileriniz varsa bu yenilikçi Çin lokantasında robotların servisiyle önünüze gelecek bir akşam yemeği kazanabilirsiniz!

Sadece servis sürecinde değil mutfakta yaşanabilecek olumsuz durumlar da insanları panikletiyor. Bu konuda ulaşılan son nokta ne tam bilmiyorum kimi uzmanlar yediğimizden bulaşmadığını iddia ediyorlar, kimileri dikkatli olunması gerektiğini söylüyor en son hangisi geçerli kaldı veya biri geçerli kaldı mı tam olarak bilmiyorum o yüzden kesin bir şey demek istemiyorum. Ama durum ne olursa olsun insanlar haklı olarak endişeleniyorlar. Bu Salgın filminde de *SPOILER*  yarasa ananas yiyor, ananası ağzından düşürüyor domuz yiyor, o domuzu mutfakta kullanan aşçı ellerini yıkamıyor, kadın onla tokalaşıyor hastalık böyle yayılıyor dünyaya falan…

İnsanların korkuları çok da haksız sayılmaz yani bunları gördükleri düşünülünce. Miso Robotics firması da buna çözüm olarak Flippy isimli mutfak asistanını ortaya sürdü.
Flippy ızgara ve kızartma yapabiliyor, bu arada robot dediğimde böyle bildiğimiz insansı robotları düşünmeyin Flippy kol formunda bir robotik mutfak asistanı. Ayrıca yapay zekâ sayesinde çevresini analiz ederek yemeklerin optimum pişme süresi gibi kararları da verebiliyor. Benim için mutfakta olabilecek en eziyetli konu olan her şey bittikten sonra mutfağı temizleme kısmını da başarıyla halledebiliyor. Flippy’nin otomasyon kullanarak iş yerlerinde mutfakta maliyeti düşürmesi ve kârı yükseltmesi bekleniyor.

Miso Robotics tarafından geliştirilen mutfak asistani Flippy

Başta neden korkutuyor diye sorduğumuzda en çok duyacağımız cevaplardan birin olduğunu söylemiştik ama iyi haber, korkulanın aksine insanların işini tamamen elinden alacak bir sistem değil, aksine insanlarla birlikte çalışmak üzere tasarlanan bir sistem, adı üzerinde bir mutfak asistanı. Henüz tek başına yemek pişirmek ya da mutfağı tek başına idare edebilmek gibi yetenekleri yok. Bu nedenle mutfakta çalışanları yerinden etmekten çok onlara işlerinde kolaylık sağlayacak zamandan ve efordan kazandıracak bir sistem gibi görünüyor.

Mutfakta yeniliğe uğrayan sadece çalışanlar ve mutfak düzeni değil yiyecekler konusunda da bizim Yıkıcı Yenilik kategorisinde değerlendirebileceğimiz kadar çarpıcı yenilikler yaşanıyor. Son dönemde dünya genelinde vegan beslenme oldukça popülerleşen bir beslenme biçimi. Hayvancılık endüstrisine karşı çıkanlar ve hayvanların çektiği acıların gördükleri muamelenin bitmesini isteyenler protein alımı için hayvansal protein kaynaklarıyla eşdeğer ama farklı besin arayışlarına giriyorlar.
3 boyutlu yazıcılardan ileride neredeyse her şeyi basabileceğimize ki bu neredeyse kelimesi de benim garanti olsun diye bıraktığım ufak bir yanılma payı sadece, işte her şeyi basabileceğimize inanıyoruz.

Kullanımının yaygınlaştığı pek çok alandan sonra 3 boyutlu yazıcılar artık gıda endüstrisinin taleplerine de cevap vermeye başladı. Aslında bu yeni bir gelişme değil 2018 senesinde uzayda ilk defa 3 boyutlu yazıcıda biftek üretilmişti.  Ancak tek bifteğin üretilmesi 3 hafta sürdüğünden seri üretim söz konusu olmadı.

Bugünlerde ise İsrailli girişim Redefine Meat bitki bazlı bifteğini 3 boyutlu yazıcılar ile seri üretime geçirmeyi planladığını açıkladı. Bitkisel bazlı bu biftekte etteki üç ana unsur olarak kas, kan ve yağ 3 boyutlu yazıcıda kullanılan filamentlerle taklit ediliyor.
Örneğin kas dokusunu oluşturabilmek için ham madde olarak fasulye ve barbunya gibi bakliyatlar kullanıyor. En son besin değerini oluşturabilmek için de protein tozu ekleniyor. Bu şekilde etteki kas dokusuna bitkisel bir alternatifi oluşturmuş oluyorlar ve 2018’deki eski versiyonunun aksine 3 boyutlu yazıcılardan saatte 20 kilogram et basılmasını yani et üretilmesini bekliyorlar. Vegan pazarın yükseliş eğilimi ve alternatif et pazarının vadettiği geleceğin yansımasına bağlı olarak da Redefine Meat geçtiğimiz yıl 6 milyon dolar yatırım alarak arkasına sağlam bir destek aldı.

Peki, tercih eder miydiniz? Yani 3 boyutlu yazıcılardan basılan bitkisel kaynaklı etlerin yaygınlaştığını düşünün. Vegan beslenen biri olmasanız bile önünüze vicdanen daha makul bir yol olarak sunulan bu yeniliği kabul eder miydiniz? Belki insanlar bu farklı gelişmeyi benimsemeyecekler et sektörüne, hayvancılık sektörüne ciddi bir olumsuz etkisi olmayacak ama belki de alışkın olduğumuz beslenme düzenini sonsuza kadar değiştirebilir. Şimdilik düşünmesi bile garip hissettirse de kesin kararlarımızı ancak yazıcıdan çıkıp tabaklarımızda görebildiğimiz zaman verebileceğiz. Tadına bakmamız lazım görmemiz lazım bize ne hissettiriyor. Belli yaşlardaki insanlarız, bir kısmımız senelerdir et tüketiyoruz ve önümüze bitkisel bazlı olduğunu bildiğimiz bir et geliyor. Her ne kadar besin değerlerini karşıladığını bilsek de verdiği tatmin hissi ne kadar olur tartışılır.

3dörtgenin katkılarıyla sizlere ulaşan ve gelecekten haber vermeye calısan bir podcastin daha sonuna geldik. Bize Facebook, Twitter ve Instagram’da gelecek_burada adresinden ulaşabilirsiniz. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

Share:

administrator

Yıldız Teknik Üniversitesi Kontrol ve Otomasyon Mühendisliği 4. sınıf öğrencisi olan Kardelen, yeni filmler ve müzikler keşfetmenin yanında teknolojik yenilikleri takip etmekten büyük keyif alıyor ve kendisine ilginç gelen şeyleri Gelecek Burada için yazıyor çiziyor, hatta bizzat Gelecek Burada'nın podcast yayınlarını yürütüyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir