Gelecek Burada Podcast serisine aşağıdaki platformlardan ulaşabilirsiniz:

 

Gelecek Burada Podcast 3. Bölüm: Deepfake, GDPR, DNA ile Depolama ve Sonar Festivali

Merhaba, bilgi, deneyim ve ilham paylaşım platformu Gelecek Burada’ya hoş geldiniz. 3. bölümümüzle karşınızdayız, her ne kadar bu bir monolog olduğu için çoğul konuşmam manasız olsa da bizim içeriklerimizden bahsettiğim için tüm ekip adına konuşuyormuşum gibi hissediyorum. Güzel içeriklerimiz var yine deepfake’den bahsedicez, bu sefer tehditvari değil eğlenceli açıdan bakmaya çalışacağız ve bu kısımda hepinize “Wake up Neo” diyoruz. Sinemanın geleceği hakkında güzelce sohbet ettikten sonra biraz iç karartarak kişisel verilerin gizliliği ve günlük hayatımızın bir parçası olan şirketler tarafından nasıl adım adım takip edildiğimizi konuşacağız. Bu podcastin metnini düzenlemeye başlayana kadar sadece genlerimizin DNA’da depolandığını sanıyordum. Böyle olmadığına nasıl kanaat getirdim bunun üzerine de detaylı bir araştırmamız var.

“Sana iki haberim var biri iyi biri kötü, önce hangisini duymak istersin?” diye sorulduğunda genellikle önce kötüyü duymayı tercih edip daha sonra iyide teselli bulmayı bekleyenlerdenim. Bu nedenle sizin fikrinizi de şu an almam imkansız olduğundan kendi insiyatifimle karar alıyor ve daha karanlık kısımla başlıyorum.

#Evham:

Google, Amazon ve Facebook’un Kişisel Gizlilik Skandalları

Aralık 2018’de Norveç Tüketici Heyeti yaptığı derin araştırmalar sonucunda Google’ın kullanıcılarını takip ettiğini açıklamıştı. Dijital Servisler Yöneticisi tarafından “Google uygun yasal dayanaklar olmadan inanılmaz derecede ayrıntılı ve kapsamlı kişisel verileri işliyor ve bu veriler manipülasyon teknikleriyle elde ediliyor.” şeklinde bir açıklama yapılmıştı. Bu takip, bilgi paylaşımı vb. konular yıllardır konuşuluyor aslında hepimiz bunların zaten farkındayız. Ama bunca senedir görünürde herhangi büyük bir zararını görmediğimizden midir nedir düşününce olayın ciddiyetini ve ne boyutlara ulaşabileceğini anlamakta güçlük çekiyoruz. Yaptığınız masum ve önemsiz gibi görünen bir arama, telefonunuz masadayken yakın arkadaşınızla ettiğiniz bir sohbet, annenize akşam hangi yemeği istediğinizi söylerken kullandığınız kelimeler… Bunun için milyon tane örnek verebilirim, toparlayacak olursak hayatımızın içinde fark etmeden kendimizi ele verdiğimiz yaşantımıza dair bizi biz yapan özelleştiren tüm detayların rızamız olmadan ve sınırları tam belirtilmeden alınması söz konusu. Araştırma heyeti bu rapora “Every Step You Take” adını vermiş yani Türkçe’si “Attığınız Her Adım” oluyor. Attığınız her adımın kayıt altında olması ve bir gün öylesine yaptığınız bir şeyin karşınıza ne şekilde gelebileceğini kestirememeniz olayın vehametiyle karşı karşıya bırakıyor bizi.

Aynı ay içinde İngiliz parlamentosu Facebook hakkında 250 sayfalık bir rapor yayınladı. Oldukça çarpıcı detayları olan bu raporda belirtilen bana göre en dikkat çekici nokta ise Facebook’un 3. parti uygulamalarla yaptığı veri alışverişleri. Strateji şu “Sen benimle senin kullanıcılarının verisini paylaş, ben de seninle bizim kullanıcılarınkini paylaşacağım.” Bu çok da legal olmayan anlaşmaların yapıldığı şirketler ise hepimizin kullandığı Netflix, Lyft, Airbnb gibi dev şirketler, öyle hafife alınacak bir durum da yok yani ortada. Önemi olsun olmasın verilerimizin bizim isteğimiz dışında paylaşılıp kişiselleştirilmiş marketing için öylece kullanılıyor olması çok da akla yatan insana mantıklı gelen bir mesele değil yani. Bu raporda şirketler arasındaki e-postalar da delil olarak kullanıldı. Daha bunun üzerinden 1 hafta ya geçti ya geçmedi Facebook bizi şaşırtmadı ve bir skandal daha patlattı. Oluşan bir hata yüzünden 12 gün boyunca bir veri sızıntısı yaşandığı ve bu süreçte de yaklaşık 1500 kadar 3. parti uygulamanın 6.8 milyon kullanıcının fotoğraflarına erişim sağlayabildiği açıklanmıştı. Daha sonra dediler ki biz bu fotoğrafların silinmesi konusunda gerekli uygulamalarla şirketlerle görüşmeler yaptık. Yani ne kadar doğrudur, böyle bir görüşme var mı, hala fotoğraflarımız veri tabanlarında geziyor mu muhtemelen önümüze gelmediği sürece bu soruların cevaplarını asla öğrenemeyeceğiz. Bu olaylar peşpeşe olurken Almanya’da bilinçli bir kullanıcı GDPR yani AB Genel Veri Koruma Regülasyonu ile gelen haklarını kullanarak tamamen kişisel veri gizliliğini kontrol edebilmek için Amazon‘dan veri geçmişini talep etti. Bu gayet yasal bir şey, bunu öğrenmeyi istemek her ne kadar paranoyakça dursa da bir kullanıcının en doğal hakkı, onlar sizin verileriniz onları görmek kontrol etmeyi istemek kadar normal bir şey yok. Ve konuştuğumuz şeylere bakacak olursak bunun paranoyak olacak bir yanı da yok. Böyle bir talebe karşı tüm şirketler bu hizmeti sağlamak zorunda. Biz de geçtiğimiz sene Google’dan veri arşivimizi istemiştik, ilgili habere metne ekleyeceğim linkten ulaşabilirsiniz, eğer siz de yapmak isterseniz adımlar açık bir şekilde içerikte yer alıyor. Her neyse Amazon da yapması gerekeni yaptı fakat gönderdiği kişisel arşivdeki 1700 kadar ses kaydı bir başkasına aitti. Bu ses kayıtlarını dinlediğiniz zaman kullanıcının hangi tür müzik dinlediğini, akşamları en çok ne pişirdiğini, kız arkadaşının kim olduğunu bunlar gibi hayatına dair pek çok detaya rahatlıkla hakim olabiliyorsunuz. Şirketlerin iddiasına göre asistanlar veya akıllı cihazlar kendilerine seslenilmediği sürece kayıt falan yapmıyor fakat yaşanan durum bunun tam aksine işaret ediyor. Bugün Amazon Echo‘nun yaptığını yarın buzdolabınız, mikrodalga fırınınız falan da yapabilir, sanırım evimizde kullandığımız hiçbir beyaz eşyaya güvenemeyeceğiz, insanlardan daha güvenilmez ve sinsi bir hal almaya başladılar. Kendi evimde ya en güvenilir alanımda vakit geçirirken de acaba şu an beni kimler duyuyor diye düşünmek ve panik olmak istemiyorum kameralı cihazların üstüne bant yapıştırmak falan bunlar beni çok geriyor gerçekten gelecekte muhtemelen bu tedirginliğin boyutları ve yol açtığı şeyler çok daha büyük olacak. En yakında yaşanan olaylardan birisi ise Google Fotoğraflar‘daki gizlilik ihlali. Fotoğraflar, videolar, ses kayıtları bu devirde kaydetme arzumuza dayanabilecek hafızada olan telefon veya bilgisayar bulmak kolay değil. İşte bu noktada devreye Google fotoğraflar, Dropbox, iCloud gibi internet tabanlı depolama araçları giriyor. Harddisk veya USB bellek gibi kaybolma bozulma çalınma ihtimalleri yok, belirli bir sınıra kadar ücretsizler, sonrasını da cüzi fiyatlara satın alabilirsiniz. Teknolojik aletlerinde de savruk olan insanlar için gerçekten biçilmiş kaftan. Tamam bu platformları kullanıyoruz her şeyimizi yüklüyoruz en özel fotoğraflarımızı belgelerimizi vesaire. Fakat bunlar ne kadar güvenilir? Bunların da herhangi bir sosyal medya hesabımız gibi başka insanların eline geçme veya çalınan veriler gibi birilerinin fotoğraflarımıza ulaşma ihtimali yok mu? Google Fotoğraflar‘da 21-25 Kasım 2019 tarihleri arasından oluşan bir güvenlik açığı nedeniyle fotoğrafların yabancı kişilerin erişimine açık olduğu belirlendi. Kendi verilerinizi indirmenize yardımcı olan Google’ın Takeout isimli servisinde yaşanan güvenlik ihlali nedeniyle meydana gelen bu talihsiz olaydan sonra Google hatayı tespit edip düzelttiklerini açıkladı. Hatadan etkilenen kullanıcı sayısının 10binde 1 olduğu açıklansa da yaklaşık 1 milyar kullanıcısı olduğunu düşünürsek hiç de azımsanacak bir rakam değil bu. Tek bir kullanıcının verilerine zarar gelse bile, güven sarsabilecek bu hatalar şirketlerin başını ileride daha çok derde sokacak gibi görünüyor. Bizim elimizde olan pek bir şey yok ne yazık ki sonuçta bu şirketler ve daha nicesi artık kaçınılmaz bir biçimde hayatımızın içinde onlardan çok fazla uzaklaşmamız neredeyse imkansız gibi bir şey. Onlara güvenmemizin de bir anlamı yok bizim tek yapmamız gereken bu karmaşa ve yoğun veri akışı içinde en azından bildiğimiz kısmı için kendimizi korumayı öğrenmek.

#Yıkıcıyenilik:

Deepfake, Sinemaya Yeni Bir Soluk Getirebilir: Wake up Neo!

Kapıyı vurup “Good news everyone!” diye bağırmamızı sağlamayacak fakat eğlenceli vakit geçirmenizi sağlayacak olan kısma geldik. Matrix’teki Neo siz olsaydınız ve mavi hap-kırmızı hap ikilemine siz düşseydiniz ne yapardınız? Kırmızı hap yerine mavi hapı seçtiği takdirde ne olacağını hepimiz merak etmedik mi? Ben yine kırmızıyı seçerdim herhalde sonuçta her şeyin çileklisi makbuldür bu yazılı olmayan bir kural fakat seçimlere de saygı duymak lazım. İki ihtimalli bir durumda her zaman seçemediğinizin hayatınıza ne yönde etki edeceğini merak etmekten daha normal bir şey yok. Bu noktada deepfake bize bir yardım eli uzattı diyebiliriz. Hasan deepfake’i yapay zekanın haylaz çocuğu olarak tanımlamış inanılmaz hoşuma gitti benim bu yani rahatsız edici, korkutucu, ne yapabileceği ön görülemez fakat bir o kadar eğlenceli tarafları olabilecek ve kesinlikle şeytan tüyü olan haylaz bir çocuk. Sihirli değneğiyle dokundu ve işte merak edilen oldu, Mr. Anderson mavi hapı seçiverdi. Filmin hayranları için falan oldukça keyifli olabilecek fan-fiction bir uygulama bu eğer merak ederseniz diye linki metine ekliyorum. İzleyen hiç kimseyi tatmin etmeyen Game of Thrones’a da yakın zamanda bu teknolojiyle alternatif bir final oluşturulabilir diye düşünüyorum. Yani basit tabirle oyunculara gerek yok, mevcut görüntülerle istediginiz yere varacak şekilde bir son yaratmak çok kolay. Sadece bu da değil hayatını kaybetmiş aramızda bulunmayan oyuncuları güncel filmlerde kullanabilir veya yaşlanmış oyuncuların gençliklerini eski filmlerinden derleyerek yeni filmlerde oynatabiliriz. Mesela bir kullanıcı Kemal Sunal’ın yüzünü The Mask filminde kullanmıştı. Kemal Sunal olur başkası olur bu oyuncuların yeniden bir film çekmesini ister miyiz bilmiyorum tabii ama en azından teknoloji bunun mümkün kılabiliyor, imkansız olmadığını düşünmek bile insanı heyecanlandırıyor.

 

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

#gelecekburada (@gelecek_burada)’in paylaştığı bir gönderi ()

Ha bak düşününce bu konuda açık bir yaram var, Sherlock. Biraz geç izlesem de çok kısa sürede soluksuz izledim ve devam etmemesi beni inanılmaz üzmüştü. Benedict Cumberbatch ailesine vakit ayıramadığını falan bahane edip diziye devam etmeme kararı almıştı. Her ne kadar saygı duymak gerekse de objektif olamıyorum ve “Madem yarı yolda bırakacaktın hiç başlamasaydın be adam…” derken buluyorum kendimi ya gerçekten hangimiz istemezdik ki devam etmesini? Belki bu yenilik sayesinde Benedict Cumberbatch ailesine vakit ayırırken biz de onu izlemeye devam edebiliriz. Senaryoyu okuyacak, gerekli imzaları atacak geriye yapacağı pek bir şey kalmayacak bu proje vaktinden çalmayacak yani. Çünkü Benedict’in milyonlarca video ve ses kaydı var. Bu verilerin hepsini yapay zekâya verip yeni bir senaryoda ‘rol yapmasını’ isteyebiliriz. Şu an için muhteşem olmasa da birkaç yıl içinde normal bir filmmiş gibi hissettirmemesi için hiçbir engel gözükmüyor. Yine yine yine gaza geldim ve baya kindar konuştum ama çektiğim podcastte de bırakın dürüst olayım rol yapmaya ne gerek var. Gerçekten o olmadığını bilmekten dolayı muhtemelen ben düşündüğümde asla tam olarak o hissi vermeyecek gibi geliyor fakat eğlenceli olmayacağını da söyleyemem. Bir şey sırf korkutucu olabilir diye eğlenceli yanlarını görmezden gelmek ona haksızlık etmek olur deepfake için de durum aynen öyle. Tabi yine korkalım, olası etkilerini göz önünde bulunduralım kendimizi güvenli alanda tutalım ama bunun eğlencemize engel olmasına ne gerek var?

#Gezegen

Az önce veri gizliliği ihlalinden konuşurken son gelişme olarak Google Fotoğraflar’da yaşanan skandaldan bahsetmiştim. Basit düşünelim, çektiğimiz fotoğrafların, dinlediğimiz müziklerin, izlediğimiz filmlerin yani indirdiğimiz ve yararlandığımız her şeyin kalitesi gün geçtikçe artıyor doğal olarak kapladığı alan da öyle. Bunun yanı sıra inanılmaz hızlı veri üretiyoruz ve bunlar da cihazlarımızda depolanıyor. Bir gün depolayabileceğimizden daha fazla verimizin olması ihtimali ailenizle film gecesinde izlediğiniz IMDB’de 7 küsür puan almış bir bilim kurgu kıyamet teorisi filmine konu olmaktan çok uzakta, bize çok yakın bir şekilde önümüzde duruyor. Peki bu gerçekten mümkün mü? Gerçekten bir gün elimizdeki depolama imkanları yetersiz mi gelecek, yani bu her ne kadar mümkün gibi görünse de bir o kadar mümkün olmaktan uzak olduğunu düşündüğüm bir olay benim. Teknoloji ve onunla yapabileceklerimizin sınırsız olduğunu düşünen duygusal bir yanım var, ona olan sadakatimi aşamıyorum desem pek de yalan olmaz bu. Telefonumuzun hafızası doluyor gidiyoruz çift olan resimleri siliyoruz, teyzemizin bize yolladığı ufak kuzenimizin videolarını siliyoruz, whatsapp grubunda ateşli bir dedikoduyu harlayan ekran görüntülerini siliyoruz. Yeni verilere yer açmamız gerekiyor yani. Duygusallığı bir kenara bırakıp realiteye dönersek, devletler bile veri saklama konusunda problem yaşıyor. Devletler demişken fotoğraf ve videolardan bahsetmiyorum, suç kayıtları, sağlık kayıtları, vergi sistemi hatta iklim değişikliğine kadar bilgiler depolanıyor ve bunları “Aa bunlar gereksiz ya sileyim” diyerek silmek pek mümkün değil, saklanması gereken veriler. Şu an Amerika’da veri merkezlerinin bakım giderleri bile yüzlerce milyon doları buluyor ve bu şirketlerin kullandığı elektrik tüm Amerika’nın kullandığı elektriğin %2‘sine karşılık geliyor. Tüm Amerika’nın kullandığı elektriğin yüzde 2’sine. Ve bu sadece şu ana mahsus bir durum logaritmik bir şekilde ivmelenerek artacak bu gelecek günlerde. Amerika bu konuda öngörülü davrananlardan olarak, geleceğin depolama teknolojisi olan DNA’ya 48 milyonluk yatırım yaptı. Evet bildiğimiz DNA, deoksiribo nükleik asit, şeker fosfat iskeletine bağlı bazlar içeren bize atalarımızdan kodlar aktaran ve bizdekileri de bizden sonraki nesillere taşıyan DNA. Bu arada film arşivi yapmak gibi 15-20 gb’lık basit bir işlemden de bahsetmiyorum milyon terabaytlar dönüyor burada. Şimdilik bu konuda ciddi girişimler var fakat gözle görünür gelişmeler yok. DNA’ya kodlama yapmak için bildiğimiz 0-1 kodlama sistemi değil, dörtlü bir kodlama sistemi gerekiyor DNA kodlarıyla Adenin-Timin-Guanin-Sitozin olmak üzere. Bunların her birini bit olarak görebiliriz. DNA bazlarını yazdıran özel makineler var ama her bir bazın oluşturulması bile birkaç dakikayı buluyor yani teknoloji ilerlemeden bu konuda ciddi bir ilerleme yaşanması şu anlık zor duruyor. Bu konuda şu anlık en sınırlayıcı adım bu, vücudumuz DNA sentezlerken ne kadar hızlı davranıyorsa, suni ortamda bu kimyasal yollarla bir o kadar zor oluyor. Bir diğer zorluk ise bilgilerin DNA’nın içinden çekilmesi. Milyonlarca terabaytlık bilginin minik minik bazlar üzerinde kodlanmasından bahsediyoruz bunların okunması sadece DNA dizin makineleriyle mümkün oluyor. Bu bir yandan güven veriyor aslında yani herkesin erişim sağlayamayacak olması güzel bir şey fakat sınıflandırma konusu da çözümlenir diye düşünüyorum. Bakalım bu konuda ileride neler olacak mesela DNA’yı nasıl muhafaza edeceğiz? Yani sıvı veya toz olarak saklanabiliyor ama bunu 0 veri kaybı ile becerebilir miyiz, ya toz halindeyken ufak bir rüzgar eserse ya sıvısını fark etmeden 1 damla dökerseniz milyonlarca terabaytı belki de fark etmeden kaybetme ihtimalini ne kadar göze alabiliyoruz? Yakın gelecekte şirketlerin bu konu üzerine daha çok eğilmesiyle gelişmeleri hep beraber göreceğiz bakalım.

Gelecek Burada Konuşmaları, 7 Mart’ta Sonar D+’da!

Son olarak, bir de #Etkinlik haberi verelim. Dünyanın en büyük teknoloji ve müzik festivali Sonar, 5-6-7 Mart’ta Zorlu‘da gerçekleşecek. Biz de Gelecek Burada olarak Hood Base ortaklığında, “Geleceğin gölgesinde müzik” başlığıyla değişimin analizini yapacak, müziği bir dijital veri olarak ele alacak ve geleceğin müziğini konuşacağız. Aklınıza düşmemiş yeni soru işaretlerine kapıyı aralarken, sahip olduğunuz soru işaretlerine de cevap arayacağız. Taner Turna, Mehmet İncili, Tolga Böyük, Zeynep Güray ve Zeynep Okyay gibi isimlerle gerçekleştireceğimiz panelimiz 7 Mart’ta Sonar D+ kapsamında gerçekleşecek ancak size kesinlikle Sonar Festivalinin tamamına katılmanızı tavsiye ederim. Sonar D+, yani 7 mart Cumartesi günü tamamen ücretsiz olduğu için bir an önce kayıt yaptırmayı unutmayın.

3Dörtgen‘in katkılarıyla sizlere ulaşan, gelecekten haber vermeye çalışan bir podcastimizin daha sonuna geldik. Bizimle Facebook, Instagram ve Twitter’da gelecek_burada adreslerinden iletişime geçebilirsiniz. Tekrar ediyorum öneri ve eleştirilerinizi duymak bizi gerçekten mutlu edecektir. Podcastin metnini paylaşıcaz, bahsi geçen haberlerin linkini de ekleyeceğiz oraya. Bir dahaki bölümde görüşmek üzere.

Share:

administrator

Günümüzde gelişmesine tanık olduğumuz teknolojilerin gelecekteki kültürel çıktılarını araştırır; bilgi, deneyim ve ilham paylaşımı için çabalar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir