Anne babalarımız kızdı, uzmanlar uyardı, gözlerimiz kızardı… Tüm engellere rağmen dijital oyunlar ile zaman geçirmeye, eğlenmeye devam ettik. Ancak, yeni teknolojiler ışığında oyunlarla olan keyif ilişkimiz, iş ilişkisine dönüşüyor olabilir. 

Bilgisayarın ilk dönemlerinde yapım şirketleri bir oyunu piyasaya sürdüğünde, satın alan insan sayısına göre o oyunun ne kadar ciro yaptığı ortaya çıkıyordu. Ancak bugün, durum tam olarak böyle değil. Artık kullanıcılar hem oyunu alırken hem de oynarken yapım şirketlerine para kazandırıyor. Özellikle çevrim içi çoklu oyuncu seçeneği olan oyunlarda bu durumu bir hayli fazla görüyoruz.

Online oyunların piyasada ciddi bir yer edinmesiyle, kullanıcılar oyun içi nesneleri internet üzerinden veya kişisel bağlantıları ile farklı kişilere satıp gerçek para kazanmaya başladı. Ancak bu hem alıcı hem de satıcı için güvenliği düşük ve riskli bir durumdu. Yapılan ödeme doğru yere gitmeyebilir, karşılığında verilmesi gereken nesne gönderilmeyebilir veya yanlış nesne gönderilebilirdi. Yine de dünya çapında çok oynanan oyunların komüniteleri, kendi pazarını oluşturmayı başardı ve bir şekilde piyasayı devam ettirdi. 

CS:GO gibi geleneksel oyunlarda, oyuncular ‘itemler’ ile para kazanmanın yolunu kendisi araştırmak zorunda.

Fakat blockchain teknolojisi kripto paralar ile oyun endüstrisi dümenini biraz daha “para üretimine” kırmış durumda. Son yıllarda piyasaya çıkan ve dikkat çeken P2E (play to earn) oyunların büyük bir çoğunluğu basit arayüzü ve çok da ilgi çekici olmayan oynanış mekanikleri ile dikkat çekiyor. 

Play to earn (P2E) oyunlar nedir? 

“Oyna-Kazan” diye direkt çevirebileceğimiz bu kavram; oyuncularına maddi kazanç sağlayabilen oyunlar için kullanılıyor. Kripto para (blockchain) teknolojisinden güç alan bu oyunlarda elde edilen nesneler NFT olarak satılırken, kazanılan ‘coinler’ ise kripto para olarak borsada işlem görebiliyor. Böylece, oyun sırasında üretilen tüm kazanımlar, kolaylıkla gerçek hayattaki değerlere (“fiat para” diye isimlendirilen Dolar, TL gibi paralara) dönüştürülebiliyor. 

Özellikle Filipinler gibi gelişmekte olan ve Türkiye gibi ekonomik krizle savaşan ülkelerde bu tarz oyunlar, işsizlik oranının da yüksek olmasıyla birlikte insanlar için bir kaçış noktası olabiliyor. “Oyun oynayarak para kazanayım” düşüncesi oldukça ön plana çıkıyor. Ancak, bu noktada insanların “eğlenmeyi” unutup sadece para kazanmaya odaklandığını görüyoruz. Bu da, oyun oynayan insanların “işçi”lere dönüştüğü anlamına gelebilir (mi?)

Oyuncular ikiye ayrılır 

Oyun tasarımcıları, oyuncuları iki farklı gruba ayırıyor. Birincisi, gol atmaktan keyif aldığı için sürekli FIFA oynayan “içsel keyif” ( intrinsic enjoyment) yaşayan oyuncular iken diğer grup ise belirli ödülleri almak/seviye atlamak için 100 saat boyunca aynı şeyleri tekrarlayabilen “harici ödül” (extrinsic reward) meraklısı oyuncular. Play-to-earn oyunların tamamen extrinsic rewards grubuna hitap ettiğini söylemek mümkün.  

Bu durum, Ubisoft ve EA gibi dev oyun şirketlerinin de bu pazara girmesiyle değişebilir. Bu iki şirket de, henüz geçtiğimiz aylarda NFT’lere ve P2E oyunlara olan ilgisini açıkladı. Öyle ki, Ubisoft küçük P2E oyunlara fon sağlayarak ilk adımını attı bile. 

Hâlihazırda oyuncuların rahatlıkla oyun içi işlemler için harcama yapabildiği bir dönemde, kripto para teknolojisinin ödemeleri hızlandırması ve komisyon giderlerini azaltması kullanıcıların faydasına mı olur yoksa zararına mı olur zamanla hep birlikte göreceğiz. 

Geçen yıl Avustralya’da en çok satan 20 konsol ve bilgisayar oyununun 18’inde bir tür mikro ödeme özelliği bulunuyordu. 

Oyna-Kazan mı Yoksa Çalış-Kazandır mı? 

WIRED’ın “Oyun Stüdyoları Oyunları İşe Çeviriyor” başlıklı yazısında, insanların oyun oynayarak para kazanma hırslarının şirketler tarafından “ucuz işçi” çalıştırma stratejisi olarak kullanılabileceği vurgulanıyor. 

“Çalışmak, maaş almaktan daha fazlasıdır” diyen Tom Brock, iş hayatı ile “oyna kazan işçiliği” arasındaki farkı şöyle özetliyor: 

“[İş hayatının] Aynı zamanda çeşitli finansal ve kültürel destek gibi getirileri vardır. Bir birliğin parçası olmak, belirli koruma ve haklara sahip olmak gibi avantajlar içerir.” 

WIRED yazarı Will Bedingfield’ın da vurguladığı gibi, insanların eğlenirken para kazandığı bir ekosistemle mi karşılacağız yoksa büyük şirketlerin oyunlara benzeyen çalışma kamplarında (metaverse) mı yaşayacağız zaman gösterecek.

“Darkmoon Blade’i almak için Anor Londo’nun merdivenlerinde bütün gün Gümüş Şövalyeleri öldürmek, bir işte çalışmak ile aynı şey sayılır, çünkü bundan nefret ediyorum. Ama bazı manyaklar bunu eğlence için de yapabilir, tıpkı balık tutmakta olduğu gibi. Diğer insanların para kazanmak için yaptığı etkinlikleri biz hobi olarak yapabiliyoruz.” 

Oyun Kampları (Ya da Oyun Çiftlikleri)

Play-to-earn oyunların insanları işçiye çevirmesinin yanı sıra, oyunu kullanarak çok para kazanmak isteyen bazı ‘girişimcilerin’ de paraya ihtiyacı olan gençleri ‘işçi’ olarak kullanması olası.

Twitter trollerinin, internet sitelerindeki “click” özelliklerini manipüle edenlerin ve Instagram’da sahte etkileşim veren hesapların çoğunluğunun gelişmemiş ülkelerdeki “click farm” (tık çiftliği) kaynaklı olduğunu biliyoruz. Bugünlerde benzerlerinin P2E sektöründe de ortaya çıkmış olması şaşırtıcı olmazdı. 

Click Farm temsili görsel

Geçtiğimiz haftaki içeriğimizde verdiğimiz Filipinler’deki “Axie Üniversitesi”  buna örnek gösterilebilir. Birçok oluşum, P2E oyunlardaki yazılımsal açıkları kullanarak yüzlerce farklı hesap açıp, paraya ihtiyacı olan insanları oyuncu olarak ‘kiralayarak’ bunu bir iş haline getirebiliyor. Burada çalışma şartlarının kontrol edilememesi, sigorta ve yan hakların bulunmaması gibi birçok dezavantajla karşılaşıyoruz/karşılaşacağız. 

Metaverse = çalışma kampları benzetmesi ne kadar yerinde olur bilemiyoruz ancak günümüzde küçük çaplı oyun kamplarını en azından dijital anlamda kurulmuş olduğu bir gerçek.

Share:

administrator

1997’de Nevşehir-Ortahisar’da doğdu. Marmara Üniversitesi’nde Basım Teknolojileri eğitimi görüyor. Gazeteciliğe ve doğru bilgi alma hakkına inanan Hasan, bir Onaran olarak sosyal inisiyatifin ve eğitimin gücüne inanıyor, geleceğin nerede olduğunu araştırıyor.