Colorado Springs’te yer alan Palmer Lisesi ve farklı eyaletlerde lise öğretmenleri, bilgi dezenformasyonu sorununa karşı açtıkları savaşta gençlerin yanında yer alıyor.
Bilgi dezenformasyonunun yanında doğru bilgiye erişim her yaş grubundan insanın zaman zaman zorlandığı bir süreç olarak karşımıza geliyor. Özellikle oy kullanma yaşı yaklaşan genç nüfus, medya organlarında ve internette maruz kaldıkları bilgi kirliliğinden kaçınmakta zorluk çekebiliyor. Yalanların, önyargıların ve gizli fikirlerin satır aralarına nasıl saklanabileceğini öğrenmek isteyen öğrenciler için Palmer Lisesi’nin öğretmenleri her daim hazır.
Federal ve eyalet yasa koyucular son yıllarda devlet okullarında medya okuryazarlığını desteklemeye başladı. Kâr amacı gütmeyen Media Literacy Now grubuna göre, Colorado’nun da dahil olduğu beş eyalet, 2020’nin başlarından bu yana eğitim departmanlarının okuryazarlık kaynakları sağlama ve öğrenme standartlarını gözden geçirme gibi adımlar atmasını gerektiren düzene geçti.
Bilgi Dezenformasyonu ve Kendini Savunma Sanatı
Hogwarts’da olsak bilgi dezenformasyonu dersleri Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersinin ruh ikizi olabilirdi. Her sonbahar iki haftalık kurslarda medya okuryazarlığının inceliklerini öğrenen öğrenciler, eleştirel bir bakış açısı edinmenin ve şüpheli yaklaşımın inceliklerini öğreniyor. İnternette karşılaşılan bir belgenin kökeni nereye kadar izlenebilir? Bir haberin ilk kaynağına nasıl inilir? TikTok veya YouTube influencerlarının ifadeleri ne kadar doğru?
Matematik, sosyal bilgiler ve diğer disiplinlerdeki 350.000’den fazla öğretmeni temsil eden çeşitli eğitim grupları, çevrim içi ortamda yanlış bilgilerin artmasından endişe duyan ve medya okuryazarlığı öğretmeye çalışanları destekleyen bir ittifak oluşturdu. Kurucu gruplardan biri olan Ulusal Medya Okuryazarlığı Eğitimi Derneği, üye sayısının son beş yılda iki katından fazla arttığını söyledi. Hatta birçok eğitmen, medya okuryazarlığı eğitiminin çok daha erken, ortaokul ve hatta ilkokulda yani çocuklar çevrim içi dünyaya adım atarken başlaması gerektiğini savunuyor.
Hangi yaş grubundan olursak olalım bugün hepimiz bir bilginin niteliğini ikinci planda bırakarak gündem takibimizi sosyal medya üzerinden gerçekleştiriyoruz. Sürekli yenilediğimiz Twitter akışımız veya sık sık kontrol ettiğimiz Instagram postları gerçek dünyayla sanal bir bağlantı kurmamıza imkan tanıyor. Elbette sosyal medya üzerinden inşa edilen bir kimliğin herhangi bir kişi veya kurumu bağlamak zorunda olmayışı, bilgi üzerindeki sorumluluğu azaltıyor. Hatta ortadan kaldırıyor demek daha doğru bir ifade olabilir. Bunun sonucunda ise sahte haber veya malzemelerle birbirini gazlayan kitlelere çok daha sık rastlıyoruz. Yakın bir gelecekte yapay zekâ gibi yıkıcı teknolojiler bu soruna çözüm bulabilir ancak şimdilik kendi başımızın çaresine bakmak zorundayız.
Öğrencilerin yaş grubu itibariyle internette daha fazla vakit geçirmeye eğitim göstermesi özellikle pandemi ve seçim gibi bilgi açısından hassas dönemlerde öğretmenleri daha dikkatli olmaya zorluyor. Lisede birkaç yıldır öğrencilere medya ve bilgi okuryazarlığı öğreten Paul Blakesley, “Öğrenciler ve yetişkinler için, sosyal medyadaki şeylere bakıp olduğu gibi kabul etmek ve sorgulamamak çok kolay. Bu ilgisizliği bastırmak zor olabilir ama denemeye değer.” diyerek hızlı tüketim kültürünün çıktılarına dikkat çekti.
Vikipedi’ye dönmek için hazır hissetmek
Geçen yıl yayınlanan bir araştırma için Stanford Üniversitesi’nden araştırmacılar, 3.446 lise öğrencisinden çeşitli içerik türlerini değerlendirmelerini istedi. Sonuçların pek iyi olduğu söylenemez. Örneğin iklim bilimi hakkında gerçekler sunduğunu iddia eden ancak esasında fosil yakıt endüstrisine bağlı olan bir internet sitesi, öğrencilerin yaklaşık %97’sini kandırdı. Elimizin altında internet gibi büyük bir nimet varken onu “kullanamamakta” bu kadar ısrarcı olmamız merak konusu. Vikipedi’ye kutsal bilgi kaynağı olduğuna inananları gördükçe içimizde bir şeyler kopuyor.
“Birçok arkadaşım ve yaşıtlarım çok genç yaşta gerçekten kutuplaştılar ve kendilerinden farklı şeylere inananlara kızmaya başladılar. Ve bunların çoğunun temel sebebi gördüğümüz sorunlara tek taraflı bir bakış açısına sahip olmakta yatıyor.”
– Massachusetts’teki Maynard Lisesi’nde eski bir öğrenci olan Gracie Gilligan
Bilgi dezenformasyonu engeline takılmak sadece yeni neslin problemi değil. Yapılan araştırmalar yaşlı kesimin de sahte haberleri gerçeğinden ayırt etmekte zorlandığını ve bu haberleri yayma olasılıklarının daha yüksek olduğunu gösteriyor. Sahte bankacılık aramaları ve terör bağlantısı yalanları ile dolandırılabilen bir yaş grubunun, Facebook’ta gördüğü bir haberi araştırarak paylaşması beklenemezdi zaten.
Çok değil, birkaç sene önce, 2016 ABD Başkanlık Seçimleri’nde internet ve sosyal medya aracılığıyla yürütülen manipülasyonların hükûmetlerin kaderine mal olabileceğini gördük. Oxford Üniversitesi tarafından yayınlanan detaylı bir rapora göre Twitter, Facebook hatta Pinterest üzerinde yapılan incelemeler sonucunda Rusya’nın ABD seçimlerine sosyal medya üzerinden müdahale ettiği sonucuna varılmıştı. Rapora göre Rus hükûmeti sosyal medya hesaplarını kullanarak ABD başkanlık seçimlerinin öncesinde ve sonrasında seçmen kitlesi üzerinde manipülasyon dalgası yaratmıştı. İnterneti sadece bu yüzüyle etiketlemek çok kolay da medya okuryazarlığının üzerine eğilmek çok mu zor?
Öcü olan hangisi? Bilgi dezenformasyonu mu, sosyal medya mı?
Özellikle sosyo-politik alanda yaşanan gelişmeler üzerinde internetin bir diğer etkisini gözlemleyebiliyoruz. Örgütlenmeyi, haber akışını ve kitlesel farkındalığı artırma gücü. 31 Mayıs 2013 tarihinde başlayan Gezi Parkı Protestoları’nda internet bilhassa sosyal medya, iletişimin kilit anahtarı olmuştu. Geleneksel medyanın tek yönlü iletişim kısıtının aksine sosyal medyanın etkileşime açık olması insanların kendileriyle aynı fikirde olan diğer vatandaşlarla birlik olabilmesinin yolunu açmıştı. Aynı şekilde 2011’in başlarında Tunus’tan pek çok Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkesine yayılan Arap Baharı da, sosyal medyanın baskıcı rejimler karşısındaki etkisinin gözlemlenebildiği örneklerden oldu. Benzer zamanlarda ABD’de yaygınlaşmaya başlayan Occupy eylemleri de, sosyal medya ile kitlesel farkındalık ve örgütlenme kavramlarının ilişkilendirilmesini güçlendiren olaylardan. Bu listeyi uzatmak mümkün.
Geriye sadece elimizdeki bu sınırsız gücü nasıl kullanacağımızı öğrenmek kalıyor. Bilgi paranoyağı olalım demiyorum ancak okuduğumuz her haberi makul bir zeminde değerlendirmek ve gaza gelmek yerine kendimize 1-2 dakika verip “Acaba?” diye düşünmek iyi bir başlangıç olabilir. Özellikle pek çok insanın hayatını derinden etkileyecek bir haber ise paylaşmadan önce başka kaynaklardan da okumak en fazla 10-15 dakikamızı alır. Kesinlikle hayatın akışında bir şey kaçırmayız, aksine katacaklarımız daha fazla olur. Biz her nasıl bir haberi araştırırken birden fazla kaynağa başvuruyor ve olabildiğince teknoloji ekosisteminde doğru bilgiyi yaymak için çalışıyorsak, siz de bizim haberciliğimizi sorgulayabilirsiniz.