The Wired yazarlarından Kevin Kelly 2 hafta boyunca beraber yaşadığı Moğol göçmenlerinin yaşamından gözlemlerini “Moğol göçmenleri dijital gelecek hakkında bize ne öğretiyor” başlıklı bir yazı ile özetlemiş. İngilizce bilmeyenler veya o kadar uzun okumak istemeyenler için kısmi bir çeviri yapacağım. İmkanı olan arkadaşların orijinal yazıyı okumasını tavsiye ederim çünkü ayarı kaçırarak bu içeriği biraz değiştirmiş olabilirim.
Yaklaşık 1000 kilometre yakınında herhangi bir çitin bulunmadığı, senede 2 kez göçen ve ülke nüfusunun neredeyse yarısının şehir merkezinden uzakta olmasına sebep olan bir topluluk, Moğol göçmenleri.
“Nothing but grass, rock and the sky”
“Çimen, kaya ve gökyüzü hariç hiçbir şey”
Ger adını verdikleri ve ardında her şeyin ortasında çember izler bırakan evlerinin (çadırlarının) içinde odun sobası, yataklar, 1-2 giysi dolabı, avlanmak için tüfek ve plastik bidonlardan fazlası olmayan; çoğunluğunu keçi ve koyunların oluşturduğu; inek, at, deve ve Tibet sığırı da bulunduran 1000 kadar hayvan sürüsünün etinden, sütünden ve derisinden yararlanarak hiçbir yere bağlı yaşamayan; evini çantasına alıp özgürce hareket edebilen bir topluluğun modern yaşamdan nasıl ve neden bu kadar uzak kalabildiğini merak eden ve fotoğraflamak isteyen Kelly; WI-FI, akıllı televizyonlar ve otonom araçların diyarından doğal yaşamın merkezine yolculuk yaparak göçebe topluluğa misafir olmuş.
Bir ‘otağa’ gittiği anda sanki onu bekliyorlarmış gibi tüm yemeklerin ve ger’in hazır olduğunu söyleyen yazar, merkezdeki çadırın herkesin kullanımına açık olduğunu ve tüm çadırlarda daima hazır bir sofranın kurulu olduğunu da gözlemlemiş. Bahçe kuracak kadar bile yerleşmeyen bu insanların tamamen hayvanlardan yararlandığını; yemeklerde sürekli farklı hayvanlarının etlerinin ve sütlerinden yapılmış farklı besinlerin yer aldığını da tecrübe etmiş.
“Çünkü en yakın market 1 günlük mesafede ve bu insanlar gerçekten kendi kendilerine yetmeyi seviyorlar.”
Bir gün; yeniden göçmek için toparlanmalarını izlediğini söyleyen Kelly; bir çadırın toplanmasının, o sırada bir anlığına kafasını çevirmesinin tüm olayı kaçırmasına sebep olacak kadar hızlı gerçekleştiğini söylemiş. Ki kaçırmış da. Bu sefer farklı bir aileyi takibe almış ve bu karı koca, çadırı toplarken rüzgar yüzünden oldukça zorlanmış. Bu yüklerin taşınması için bazı aileler deve bazı aileler ise Rus kamyonetleri kullanıyormuş.
Kahramanımız farklı bir otağa daha ziyarete gittiğinde kızının oyun oynaması için telefonu açan bir anne ile de karşılaşmış. Bu noktadan sonra; bu insanların teknolojden bihaber olmadığını ve imkanları dahilinde teknolojiden yararlandıklarını görmeye başlıyoruz. Çünkü yazar; Moğol göçmenlerinin 3 ana teknolojik cihaz kullandıklarından bahsetmiş. Birincisi; et piyasasını takip edebildikleri ve bazı noktalarda alışveriş iletişimi için kullandıkları telefon, ikincisi; led lambalarını, telefonlarını, radyolarını ve bazı çadırlarda bulunan televizyonlarını şarj etmek için kullandıkları güneş panelleri (Bana en şaşırtıcı gelen bu oldu açıkçası) ve üçüncüsü; hem at hem de araba olarak kullanabildikleri ve o arazilerde oldukça başarılı olan ucuz motosikletleri.
“Bu insanların evlerinde ne buzdolabı, ne mikrodalga, ne musluk, ne yer ısıtması ne de Amazon Alexa var. Bu insanlar sadece gerçekten ihtiyaç duydukları ve doğadan karşılayamayacakları bazı temel teknolojileri yanlarında taşımayı tercih ediyorlar.”
“Küçük de olsa hiçbir şey taşımamalıyım çünkü doğa ana bize hepsini veriyor” düşüncesine sahip olan Moğollar “Kullanmak için bir sopa aldığımda işim bittikten sonra onu atarım. Çünkü eğer bir daha ihtiyacım olursa yine doğada bulabilirim” diye düşünüyor. Göçebe halk hem istifleme hem de saklama kültüründen oldukça uzak şekilde yaşıyor. Çünkü eğer saklarlarsa, taşımak zorunda kalacaklar.
Bu noktada; teknolojimiz geliştikçe Moğollar gibi olabilir miyiz acaba? diye düşünüyoruz. Telefonumuzu taşımak zorunda kalmayacağız çünkü herhangi bir yerde herhangi bir dijital ekran yüzümüzü gördüğünde, sesimizi duyduğunda veya kalp atışımızı hissettiğinde bizi tanıyacak ve bizim telefonumuzmuş gibi çalışmaya başlayabilecek olmalı. İşimiz bittiğinde o ekranı bulduğumuz gibi bırakacağız ve üzerimizde kıyafetten başka bir şey taşımak zorunda kalmayacağız. Kitap taşımak yerine herhangi bir ekran bulmak, arabaya bağlı kalmak yerine işimiz bitene kadar bir araba kullanmak ve devamında istediğimiz yerde bırakmak da güzel örnekler olabilir. Hatta yanımızda kıyafet valizi taşımamıza bile gerek kalmayacaktır. Rezervasyonumuzu yaptığımız otel, sevdiğimiz kıyafetleri çoktan hazırlamış ve biz gittikten sonra geri dönüşüme göndermeye hazır durumda olmalı.
Daha net çıkarımlarda bulunmak gerekirse: Bu insanların bu hayat tarzları tamamen seçime bağlı sayılmaz. Dünyadaki tüm insanlar gibi onlar da daha fazlasına sahip olmak isterlerdi. Yararlı teknolojiler ulaşılabilir ve taşınabilir hale geldikçe, sahip olmaya başlıyorlar. Şu an havadan sinyal, güneşten enerji ve Çin’den motorsiklet almakla yetiniyorlar.
**İçerikteki tüm görseller Kevin Kelly’e aittir. İçeriğin ana görseli farklı bir siteden rastgele seçilmiştir.