Eski bir mite göre Tanrı Zeus insanları eşleriyle aynı bedeni paylaştıkları, tek vücuttan çıkan iki kafa şeklinde zihnimizde resmedebileceğimiz bir şekilde, sonsuz bir ömür ve mutluluk hediye ederek yaratmış. Fakat dünyaya eşini bulmuş şekilde gözlerini açan insan, tanrıların bahşettiği bu nimete ihanet etmek adına elinden geleni yapmış. Bazıları kopup kaçmak isterken, bazıları eşleriyle hiç durmadan kavga etmiş ve günün sonunda hepsi birbirlerini kırıp, birbirlerine sonsuza dek acı çektirmeye yeminler etmiş. Hatta günlerce tanrılara adaklar adayıp ayrılmak için yalvaranlar ve bu duruma isyan edenler bile olmuş. Hâl böyle olunca Zeus bahşettiği nimetlere sırtını dönen insanlığa çok sinirlenmiş ve birbirlerinin kıymetini anlayabilmeleri için lanetlemiş. Erkek ve kadını içlerinde yalnızca bir araya geldiklerinde kaybolduğunu hissedebilecekleri eksikliklerle donatmış ve kısıtlı bir ömürde birbirlerini bulmaları için kader çarkını, yani Dünya’yı döndürmüş.
Bu lanet ya da tasarım, gelişen ve değişen insan için binlerce yıl geçmesine rağmen insanın cevabını bulamadığı sorular arasında yer alıyor. Aşkı ve flörtü, bilimsel mercek altında incelemekten çok hoşlanan günümüz modern insanı için bile birçok cevapsız ve ucu açık soru mevcut. İşte tam da bu düğümleri çözmek için teknoloji şimdiden birçok vaadiyle bize göz kamaştırıcı bir gelecek sunuyor, durmadan ihtiyaçlarımızı ve en nihayetinde bizi tanıdıkça kendini yenilemeye çalışıyor.
Zeus’un laneti mi yoksa teknolojinin laneti mi?
İlk aklımıza gelen flört uygulamaları aracılığıyla çöpçatanlık için kolları sıvayan teknoloji, yapay zekâ kullanarak bizi tanıdıktan sonra yine bize benzeyen kullanıcılarla dolu, sosyalleşebileceğimiz bir ağ havuzuna atıyor. Bu uygulamaları birbirinden ayıran ve yeni uygulamalara yol açan asıl sebep ise ilişkiden beklentilerimiz ve ulaşmak istediğimiz sonuç. Farklı yaşam tarzlarına kendini adapte etmiş birçok uygulama hâlihazırda kullanıcılara ulaşırken, esasında büyük soru işaretleri de yaratıyor.
Karşımıza çıkan soru işaretlerinden ilki yapay zekânın ve sistem algoritmasının bizi eşleştirirken beslendiği kaynakların yetersizliği ya da körlüğü diyebiliriz. [tooltip tip=”Jung’ın kişilik ve karakter analizleri baz alınarak geliştirilmiş, önerildiği 1921 yılından bu yana dünyada en çok kabul gören analiz metodlarından birisi.”]MBTI[/tooltip] (Keigo) ve [tooltip tip=”9 arketipin birbirleriyle kurduğu bağlantıları geometrik bir şema halinde sunarak karakter analizi yapan, 1950’lerde ortaya çıkmış bir metodoloji.”]Enneagram[/tooltip] gibi çeşitli psikolojik sınıflandırmalardan faydalanan uygulamalar olduğu gibi, astrolojik verileden faydalanan (Pattern vb.) ya da kişinin kendi yarattığı profiller (Tinder, OkCupid vb.) gibi farklı içeriklerden beslenen algoritmalar günümüzde mevcut olmasına rağmen bu beslenme hâlen pek çok açıdan yetersiz. Belki de amacımız bize benzeyeni bulmak olmayabilir.
Yapılan araştırmalara göre zevklerimizin benzerliğinden ziyade [tooltip tip=”Feromon, aynı türün üyeleri arasındaki sosyal ilişkileri düzenleyen kimyasal maddedir.”]feromonlarımızın[/tooltip] benzerliği, esasında bizi karşı tarafa çeken asıl güç. Kimyasal uyum diye özetleyebileceğimiz bu güç koku ve fiziksel benzerlik gibi birçok kola ayrılabiliyor. Psikolojik açıdan yaklaştığımızda ise kişisel olarak olgunlaşmanın en hızlı yolunun ilişki yaşamak olduğu ana fikrini taşıyan araştırmalar ile karşılaşıyoruz. Özetle, konu aşk olduğunda benzer ilgi alanları ve kişisel beklentilerimizin pek de bir önemi olmayabiliyor. Aslında bu hem kendimizi hem de yapay zekâyı kandırdığımız anlamına gelebilir. Bu sebeple uygulamalar artık gitgide daha bilimsel ve kandırılamaz olmaya çalışıyor ya da yeni teoriler ile kendilerince flörte yeni bir yorum getiriyor. AI teknolojisiyle bilinçaltımızdaki ön yargılardan beslenerek bize çekici gelecek yüz hatlarına sahip adayı bulan uygulamalar söz konusu olduğu gibi DNA sonuçlarımızla eksik olduğumuz biyolojik yanları tamamlayabileceğimiz ve sağlıklı nesillere ulaşmamıza olanak sağlayacak bilim kurgu tadında teknolojilerin de eli kulağında.
Yapay zekâyı kandırmak demişken, popüler olan bu uygulamalardan kötü niyetle ya da çarpık fikirlerle faydalanmak da esasında çok kolay. Dahası, bu uygulamaların da bize kötü niyetle yaklaşmaları ve bizi tanırken edindikleri bilgileri kullanabilmeleri mümkün. Esasında üçüncü şahıslara kâr sağlayabilecek birçok bilgiyi de uygulamalara kendi ellerimizle veriyoruz. Özellikle konum temelli ve sosyal medyamıza bağlanabilen uygulamalara dikkat etmemizde fayda var. Bu uygulamalardaki etkinliğimizle hem diğer kullanıcılara hem de uygulamaya güvenliğimiz için tehdit oluşturabilecek düzeyde bilgi vermiş oluyoruz. Aşkın günümüz psikologları ve nörologları tarafından ortaya atılmış bir teori olarak bir hastalık ya da dürtü bozukluğu olabileceği fikri varken, günümüzde kendimize dair bu özel bilgilerin saklanması faydalı olacaktır. Bunun için güvenli VPN adresleri kullanmak veya kullandığımız tüm cihazlara güvenlik hizmeti sağlayan yazılımlardan faydalanmak en basit bireysel çözümler arasında. Zaten uygulamalar da geçtiğimiz seneler içerisinde yeni güvenlik alışkanlıkları edinmeye yavaş yavaş başladılar. Tinder’ın yapay zekâ teknolojisi içeren yeni önlem ve özellikleri sanal güvenlikli flört uygulamaları için ufuk açıcı bir örnek ve başlangıç.
[button color=”red” size=”normal” alignment=”center” rel=”follow” openin=”newwindow” url=”https://apos.to/i/yalnizlar-icin-gelecek”]Tinder’dan sıkılan yalnızlar için, yenilikçi flört uygulamaları[/button]
Tekno-flört kavramının bize sunduğu tek çare tabii ki yalnızca uygulamalar değil. İyi bir âşık olmak ve duygusal ihtiyaçlarımızı karşılamak için tasarlanmış yapay zekâ robotlar olduğu gibi karşımızdaki insanın bizimle flört edip etmediği sorusuna cevap veren ya da mesajlaşma alışkanlıklarımızdan uyumumuzu ölçen ‘’Mei’’ gibi uygulamalar da mevcut. Fakat fazlasıyla değişken yapımızdan ve flört etme alışkanlıklarımızın çeşitlilik gösteriyor olmasından dolayı uygulamalar da hâlen biz insanları yeterince anlayabilmiş değil. Gerçek aşk kavramı insanlığın çözebildiği bir denklem olmadığından henüz bizden beslenen robotların ve yapay zekâların kafası da bu konu hakkında en az bizim kadar karışık gözüküyor.
Bitirmeden önce gelecekteki flört alışkanlıklarımıza farklı yorumlar getiren eserlere biraz eğilmek, geleceği hayal edip yerinde tahminler yürütmek için iyi bir yol. Bilim kurgu romantizme çok yakışıyor ve bize tekno-flört için ilham kaynağı oluyor. Bu konuyu işleyen, daha fazlasını bilme arzunuzu besleyebilecek film, dizi ve kitaplar için öneri listemiz şöyle:
1. Her
Gelecekte yapay zekâ ile yaşadığımız ilişkinin doyumunu sorgulayan yabancı bilim kurgu sinemasının yeni kültlerinden.
2. Osmosis
Yapay zekâ algoritması ile flört etmek ve çöpçatanlık uygulamaları hakkında yerinde sorular soran, konu ilginizi çektiyse mutlaka önerebileceğimiz çıtır çıtır tüketmelik bir Fransız mini dizisi.
3. Love Alarm
Çevrim içi flört uygulamalarının yaygınlaşması sonucu olabilecekler hakkında tahmini olan bir K-Drama.
4. Eşleşme serisi
Biraz kitaplanmak isterseniz de yazar Ally Condie’den “Eşleşme” serisi, gelecekte bu çöpçatanlık işlerinin şekillendirdiği bir ütopyanın kapılarını siz açın diye bekliyor.
5. Deliryum Serisi
Yazar Lauren Oliver tarafından kaleme alınan çevrim içi flört uygulamalarının devlet tarafından zorunlu kılındığı bir ütopyada geçen isyan üçlemesi.
6. Online Alemin Flört Rehberi
Yazar Eric Smith tarafından yazılan kitap özellikle geek kullanıcılar için derlenmiş tavsiyelerden oluşuyor.
İleri okuma olarak önerimiz ise Britanyalı Psikanalist Adam Phillips’in araştırmalarını içeren deneme yazılarından oluşan Flört Üzerine kitabı olabilir.
Yazar: Nur Pulat