Sadece 100 yıl önce başka bir şehre gittiğimizde geride bıraktığımız kimliğimizden tamamen sıyrılabilir, hiç kimsenin ruhu duymadan yepyeni bir isme, cisme bürünebilirdik. Bugün ise kimliğimizi saklayarak internette gezinmek bile oldukça zor.
Bugün, geliştirmekte ve hayatımıza dahil etmekte olduğumuz yapay zekâ teknolojilerinin bizi endişelendiren birkaç özelliği bulunuyor. Bunlardan birisi deepfake diğeri ise kişisel verilerin gizliliği yani kişisel mahremiyet. Peki ya deepfake teknolojisi ile kişisel verilerimizi koruyabilmek mümkün olsaydı? Bir taşla iki kuş vurabilir miyiz?
İsrail’li bir girişim olan D-ID, deepfake teknolojisini kullanarak, yani sahte videolar oluşturarak insanların kişisel gizliliğini koruyabileceğini, aynı zamanda şirketlerin de ihtiyaç duyduğu verilere kolayca ulaşabileceğini düşünüyor. Böylece hem kullanıcı hem de üretici için kazan-kazan durumu ortaya çıkabilir.
D-ID’nin verdiği hizmet sayesinde, yapay zekâ her insana ait, o insanın belirli özelliklerini taşıyan ancak tam olarak onun gibi görünmeyen bir avatar yaratacak. Bu sayede diğer yapay zekâlar (yüz tanıma sistemleri), bu insanın yüzünü gördüğünde kimliğini tespit edemeyecek. Yani teoride herhangi bir insan markette alışveriş yaparken kameralar tarafından tespit edildiğinde şirketler “Hasan kişisi X markasının bisküvisinin ambalajına dikkat kesildi ancak satın almayı tercih etmedi, demek ki bu ürünün tasarımı oldukça iyi” gibi kendi faydalarına çıkarımlar yapabilecekken Hasan’ın yüzü kamerada farklı görüneceği için ‘kişisel gizliliğini korumaya devam etmiş’ oluyor. Yani, hem on yıllardır sahip olduğumuz sistem işlemeye devam ederken, hem de paralel olarak gelişen kamera sistemleri ve yapay zekânın bizi her yerde gözetlemesinden de kurtulmuş olabileceğiz.
Tabii bunlar D-ID’nin iddiaları. Bir avatar ile de olsa sürekli gözetlenmeye devam ettiğimiz gerçeği tam olarak değişmeyecek ve yine kritik bilgilerimizi D-ID ve benzeri şirketlere teslim etmiş olacağız.
İsrailli girişim, isimlerini açıklamıyor olsa da çoktan birkaç şirketle birlikte çalışmaya başlamış bile.
Öte yandan, MIT Technology Review’a konuşan 3 kişisel gizlilik uzmanı, şirketin yaptığı işlemlerin Avrupa Birliği’ndeki GDPR ([tooltip tip=”Ülkemizdeki KVKK (Kişisel Verilerin Korunması Kanunu) yasasının bir benzeri olan, Avrupa Birliği’ne bağlı vatandaşların dijital haklarını koruyan düzenleme. Geçtiğimiz yıl yürürlüğe girdi.”]General Data Protection Regulation[/tooltip]) şartlarına aykırı olduğunu düşünüyor.
D-ID, insanların yüzünü anonimleştirerek, şirketlerin bu verileri kullanarak özel izin almalarına gerek kalmayacağını vaat ediyordu ancak bu kişisel gizlilik uzmanlarının fikrine göre ırk (ten rengi) da GDPR yasalarınca korunan ve kullanılması için özel izin alınması gereken kişisel bir özellik.
D-ID’nin hukuk danışmanı Gaëtan Goldberg, yöneltilen endişelere, “D-ID Akıllı Anonimleştirme sisteminin analiz ettiği, ifşa ettiği veya sakladığı bir nokta asla yok” şeklinde savunma getirirken Perry ise “istenirse ırk (ten rengi) detaylarını da anonimleştirmekten mutluluk duyarız” diyerek konuyu çözüme kavuşturmaya çalışıyor. Ancak, bağımsız hukukçulara göre bir yüzü “tespit etmek”, anonimleştirme yapılsa da yapılmasa da bir kişisel gizlilik ihlalidir.
Michael Veale, yüzümüz anonimleştirildiğinde tanınmaz hâlde olsak bile sosyal medyadan alınan konum bilgisi, kredi kartı kayıtları gibi veriler ile birleştirilerek anonim yüzümüzün kimliğimizi ele verebileceğini düşünüyor, bu da D-ID’nin aslında bir çözüm getiremediği anlamına geliyor.
Bu konudaki tartışmalar devam ediyor, hangi tarafın haklı olduğunu veya başarılı olacağını kestirebilmek pek kolay değil, ancak bazı sorunları çözmek için ortaya atan fikirler, o an o sorunu çözemiyor olsa da mutlaka bir gün farklı bir alanda işe yarayacaktır.
[button color=”red” size=”normal” alignment=”center” rel=”follow” openin=”newwindow” url=”https://www.gelecekburada.net/deepfake-kabusuna-blockchain-cozum-olabilir-mi/”]Deepfake Kabusuna Blockchain Çözüm Olabilir mi?[/button]
Yüz anonimleştirmenin nasıl olduğuna dair bir örneği de Brad Pitt üzerinde görelim:
İleri okuma: MIT Technology Review