2015 yılında dünyada halkın ilk kez, hükûmete “tehlikeli iklim değişikliğini korumak senin hukuki yükümlülüğün” deme şekli olarak açtığı Urgenda davası 4 yılın ardından tamamlandı. Hollanda Yüksek Mahkemesi; Hollanda hükûmetinin 2020’ye kadar emisyon seviyelerini 1990’a kıyasla en az %25 azaltmamasının, AİHS gereğince İnsan Hakları yükümlülüklerine aykırı olduğunu belirtti. Urgenda savunucuları, bu zaferin iklim krizi konusunda tarihi bir dönüm noktası olduğunu düşünüyor.
Tavsiye edilen çözümleri incelikle uygulamadan geçen her dakika, sorunumuzun bir üst seviyeye çıkmasını sağlıyor. Geri dönülemeyecek o noktaya yaklaşıyoruz. WWF’in (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) Küresel İklim ve Enerji Programı Başkanı Manuel Pulgar-Vidal “Böyle bir raporun hazırlanmasını talep eden hükûmetler artık ortaya çıkan gerçeği kabul etmeli ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden kaçınmak için bilime kulak vermeli. Isınmayı 1,5 C’de tutmak imkansız değil, hatta gerekli ve acil. Küresel düzeyde harekete geçmek için artık daha fazla beklemeye tahammülümüz yok.” açıklamalarında bulunmuştu.
İnsanoğlunun neden olduğu etkiler ile endüstriyel, tarımsal ve enerji tüketimi gibi faaliyetlerin sonucu olarak atmosferdeki miktarı ve yoğunluğu artan sera gazlarının (karbondioksit, metan, kloroflorokarbonlar vb. gaz çeşitleri) neden olduğu küresel ısınmanın iklim değişikliği üzerindeki etkisi büyük. Bu iklim değişikliği, Sanayi Devrimi’nden bu yana atmosfere fosil yakıt salınımında büyük bir artış yaşanarak, söz konusu biz insanların 20. Yüzyılın başlarında bu durumu fark etmesiyle yıllar boyunca dünyanın yükselen ortalama sıcaklıklarını gösteren grafikler ortaya çıkarmalarına sebep oldu. O zamandan günümüze dünya sıcaklık ortalamaları karşılaştırıldığında son 20 yılda 0,4 ila 0,8 derece artış olduğu grafikler ile ortaya çıkıyor.
Bu artışın devam etmesiyle -ki elimizdeki veriler bu durumun artacağını gösteriyor- 1,5 dereceye sabitlemeye çalıştığımız ya da öyle sandığımız sıcaklık ortalaması muhtemelen 2 dereceyi de geçecek ve böylece küresel ısınma deyince aklımıza gelen o evsiz kutup ayıları vardı ya işte onların yaşadığı kutuplardaki buzullar eriyecek. Yükselmekte olan deniz seviyesi daha da yükselecek, pek çok kent sular altında kalacak ve artık bizler de evsiz kalan kutup ayılarını değil de evsiz kalan yüz milyonlarca insanın görsellerini paylaşacağız ya da bunu bile yapamayacağız çünkü o insanlardan biri olacağız. Yaşanan durumların neleri getirebileceğini kestirebilsek de insanların bu konuya gösterdiği ilgiyi kestiremiyoruz. Yaşadığımız gezegeni düzeltmek varken yeni gezegenler arıyoruz. Uçuruma sürüklenirken kenarından dönmeyi amaçlamıyoruz.