Özellikle pandemi süreci ile birlikte hız kazanan dijitalleşme akımında yeni bir kavramla karşı karşıyayız: Metaverse

Metaverse, kısaca ortak bir meta-veri platformu yaratarak insanları bir araya getirmeyi amaçlayan bir AR/VR teknolojisi olarak tanımlanabilir. Peki nereden çıktı bu metaverse? İlk kez 1992 yılında -dijital antik dönemde- Neal Stephenson’ın Snow Crash romanında gelecekteki distopya anlamında kullanıldı. “Gelecekteki distopya” her ne kadar iddialı duyulsa da metaverse’ü gerçek bir ütopya olarak nitelendirmek de aynı derecede iddialı. 

Metaverse gerçekten bir distopya mı?

Metaverse, Snow Crash romanında avatarların çalışabileceği, alım satım yapabileceği, eğlenebileceği, farklı yerler görebileceği ve sosyalleşebileceği 3 boyutlu bir cadde olarak tasarlandı. Romandaki metaverse 2 temel vizyondan oluşuyordu.

  1. İnsanları siber uzaylarda avatarlar olarak yeniden canlandırmak.
  2. Oluşturulan bu alt boyutları bir araya getirerek ortak ve devasa bir siber uzay oluşturmak.
Metaverse hayalinin gerçekleşebilmesi için en değerli iki teknoloji: Sanal Gerçeklik (VR) ve Blockchain

90’lı yıllarda yaşayan bir grup fütürist ilk vizyona yatırım yaparak Active Worlds gibi kendi izole siber uzaylarında birer avatar oluşturdular. Fakat metaverse’ü gerçekten “meta” yapan ikinci özelliği gerçekleştirmekte başarılı olamadılar. Bir video oyunu olan Second Life’ın tasarımcısı ve oyunun geliştirici şirketi olan Linden Lab’de yayıncı olan Philip Rosedale, bu durumla ilgili “Alt platformları birbirine bağlamak için gerekli heves yoktu, açıkçası bunun için bir neden de yoktu” diyor. 2000’li yılların başında birtakım açık kaynak metaverse projeleri ortaya çıktı. Fakat kod, ücretsiz ve herkesin erişimine açık olmadığı için proje devam edemedi.

Oyuna BigTech dahil oluyor!

Bundan sonraki 10 yıl boyunca insanlar tüm ihtiyaçlarını tek bir sistemden karşıladıkları bir hayat sürdü. Örneğin sabah kalkıp Google Maps kullanarak işe gittiler, Google Sheets’te verileri düzenlediler, Google Calendar ile toplantılarını hatırladılar, toplantıda İngilizce yapılan sunumu Googla Translate ile Türkçeye çevirdiler. Bu durum BigTech şirketlerinin (Teknoloji devleri Apple-Amazon-Meta (Facebook)-Microsoft-Google) metaverse ilhamlı bir şekilde kendi alt evrenlerini oluşturması ile sonuçlandı.

Günümüzde BigTech şirketleri kendi oluşturdukları alt evrenleri ve alıcı kitleleriyle mutlu görünüyor. 2000’li yıllarda Rosedale’ın belirttiği neden arayışı günümüzde çözülmüş durumda. Metaverse’ün kurulmak istenmesinin en temel nedeni insanlar için ortak bir siber evren yaratarak yeni bağlantılar ve deneyimler oluşturmak. Fakat günümüzde bu amacı gerçekleştirmek için gerekeli motivasyon yeterli değil. Çünkü BigTech şirketleri henüz müşteri kitlelerini ve kendilerine kazanç sağlayan özellikleri diğer şirketlerle paylaşmak istemiyor.

BigTech şirketleri sahip olduğu değerleri ortak bir havuzda birleştirmek istemedikleri sürece ortak ve devasa metaverse uzun bir süre daha gerçekleştirilemeyecek gibi görünüyor. Çünkü 2. temel vizyonun da belirttiği gibi metaverse’ün “meta” olabilmesi için sahiplik, ortak kullanım ve paylaşma konuları gündeme geliyor. Kapitalizmin öne çıktığı bu yarışta kimse sahip olduğu değerleri ortak bir kutuya koymak istemiyor. Örneğin bir oyundaki çok güçlü bir avatarın başka bir oyuna para kazandıracak olması şirketler açısından soru işaretleri oluşturuyor. Aynı zamanda BigTech şirketlerinden biri olan Microsoft, metaverse’ü kaderi belli olmayan bir bilim kurgu ürünü olarak nitelendiriyor. Dolayısıyla 2. vizyon bir süreliğine rafa kalkıyor.

Metaverse tamamen “Meta” olmayacaksa alternatifler neler? 

Şu aralar tüm BigTech şirketlerinin bir araya gelip büyük bir siber evren yaratması olası görünmese de bunu kendi içlerinde yapmaya hevesli şirketler var. Bunların başında da Meta Platforms geliyor. Metaverse’ü gerçekleştirmek için yola çıkan Facebook, yeni adıyla Meta, amaçlarının hâlâ değişmediğini ve insanları bir araya getirmek için var olduklarını belirtiyor.

Meta’nın CEO’su Zuckerberg teknolojiyi insanların çevresinde şekillendirirken insanlara anı gerçekçi bir şekilde yaşama deneyimi vaat ediyor. Şirketin önemli bir kısmını Oculus-Horizon Worlds’ün oluşturması buna kanıt olarak gösterilebilir. VR setleri/deneyimleri tasarlayan ve Meta bünyesinde çalışan bir şirket olan Oculus, Meta Platforms’un oluşturmaya çalıştığı metaverse’ün gerçekçi deneyim yaşatmasını sağlayacak AR/VR teknolojisini geliştirmeye odaklanıyor.

Halihâzırda var olan Roblox ve Fortnite gibi (kısmen VR bazlı) küçük alt evrenler ile Meta’nın metaverse’ü arasındaki fark AR teknolojisi. Çünkü Meta’nın metaverse’ünü farklılaştıran temel element sadece sanal bir dünya yaratmakla kalmayıp AR aracılığıyla bu iki dünyayı aynı anda deneyimlememizi sağlaması. Meta’nın amacı hem fiziksel alanda var olan şeyleri siber uzaya taşıyabilmek hem de siber uzayda var olan şeyleri hologramlar ve AR projeksiyonu halinde gerçek dünyaya getirebilmek.

Metaverse paylaşılan gerçeklik algımızı parçalayıp bizleri küçük baloncuklara hapsediyor mu?

Gerçeklik algısını koruyabilmek, hologramların ve siber evrene sadece bir gözlükle girip çıkabilmenin, kısaca AR’ı hayatımızda aktif olarak kullanmanın getireceği kaygıların başında geliyor. Peki metaverse gerçekleşince ne olacak? Bu deneyim hayatlarımıza ilk defa girmeye başladığında gerçeklik algımızda ufak kopukluklar yaşayacağımız söylenebilir. Fakat bir süre sonra artırılmış gerçekliğin doğurduğu sonuçlara da alışacağımız öngörülüyor. Hatta siber evrenin de gerçekliğimizin bir parçası olacağını düşünürsek metaverse’ün gerçekliği bütünleştirici bir rol oynayacağı söylenebilir.

Twitter kullanıcısı Lucas Rizzotto metaverse’te sanal gerçekliğin baz alınacak olmasını “AR/VR teknolojisinin amacı günümüzdeki gerçek dünyanın yerine geçmek değil, bu hayata farklı tatlar ve fazladan derinlik katmak. AR ve VR’ın yapacağı şey yeni baharatlar ve garnitürler eklemek, gerçek hayat her zaman ana yemek olarak kalacak.” şeklinde yorumluyor. 

Metaverse eşitsizlikleri nasıl etkileyecek?

Zuckerberg’ün The Vergecast’e vermiş olduğu röportaja göre, metaverse mesafelerin bilgiye erişimin önüne geçmesini engelleyecek. Örneğin insanlar sadece evlerine yakın olan şirketlerde çalışıp sadece evlerine yakın olan aktivitelerden faydalanmakla kalmayıp kilometreler uzaktaki bir şirkette çalışabilecek veya başka bir kıtadaki konsere katılabilecek. Artırılmış gerçeklik ile hem önündeki çalışma masasını görürken hem de hologramlar aracılığıyla şirket ortamını görüntüleyebilecek ya da yurtta kalan bir öğrenci evinin siber versiyonunda aile sofrasına dahil olup önündeki yemeği yiyebilecek. 

İmkanlara uzaktan erişen insanlarla orada bulunan insanlar aynı verimi alıyor mu?

Zuckerberg bu soruyu şöyle yanıtlıyor “Deneyimin tamamen aynı olabileceği söylenemez, fakat eskisinden daha benzer sonuçlar elde edilecektir.” Bu durumda yazının başında bahsettiğimiz vizyonlara 3. bir vizyon daha ekleniyor.

3) AR/ VR teknolojileri aracılığıyla metaverse’teki deneyimlerin daha gerçekçi olması, dolayısıyla fırsat eşitsizliklerinin en aza inmesi hedefleniyor.

Yazıda genel olarak bahsedilen vizyonları özetlemek gerekirse metaverse insanları sanal evrenlerde buluşturarak ve küçük alt evrenlerin tamamını bir araya getirerek insanlara her iki evreni de gerçekçi bir şekilde deneyimletmeyi hedefliyor. Şimdiye kadar geliştirilmiş teknolojilerin neredeyse hepsini içinde barındıracak metaverse her ne kadar göz kamaştırıcı bir fikir olsa da üzerine düşünülmesi gereken birçok soruyu da barındırıyor. Bölgesel kültürler dünya çapındaki bir ortamda nasıl etkilenecek? Alım-satım işleri nasıl gerçekleşecek, hangi para birimi kullanılacak, yoksa kendi ekonomik değeri mi olacak? Hukuk sistemi nasıl işleyecek? Bu soruların cevabını bulur bulmaz metaverse’te görüşmek dileğiyle…

Kaynak: WIRED, The Verge, Oculus

Share:

Robert Kolej’de 9. sınıf öğrencisi olan Melis tiyatro ve hikaye anlatıcılığıyla ilgileniyor. İnsan haklarının ve şiddetsiz iletişimin gücüne inanan Melis sosyal girişimcilik, tasarım odaklı düşünme ve sürdürülebilir kalkınma hedefleri üzerine çalışmayı seviyor. Geleceğin nerede olduğunu araştırıyor.