Yıllar önce “İnsan intihardan ölmez, mutsuzluktan ölür” diye bir söz görmüştüm, bir kitap alıntısıydı. Yazıyı hazırlarken emin olmak için tekrar aradım, orijinali“People do not die from suicide; they die from sadness”mış. Yıllardır aklımda kalan, klişe de olsa birçok şey anlatan bir cümleydi benim için.
Bugün; paylaşım, gösteriş ve imrenme dolu bir dünyada yaşıyoruz. Facebook, Twitter, Instagram ve Snapchat insanların hayatları hakkında bilgiler verdiği, bazen gösterişte bulunduğu, bazen ise başkalarının ‘muhteşem’ hayatlarına bakarak iç geçirdiği platformlar. Pinterest, Tumblr ve Boredpanda gibi ilham paylaşımı yapılan platformlar da var. Sürekli başkalarının fikirlerini görüyor, hayatlarını okuyor, yemeklerini izliyoruz. Bunların birçoğu kalbur üstü bir yaşama sahip olanlar için ilham verici ve hırs kaynağı olarak değerlendirilse de birkaç haftasını mutsuz geçirmiş, yaşadığı ortamlardan soyutlanmak zorunda kalmış, yalnız hisseden insanlar için oldukça enerji sömüren içerikler haline gelebiliyor.
İnsan psikolojisi zor bir şey ve bu konuda oldukça yetersiz olduğumu düşünüyorum. Mesela, gurbette yalnızlık çeken bir insan için sosyal medyada zaman geçirmek kötü olan hayatından biraz uzaklaşmak mıdır yoksa hayatını daha da kötü bir hale getirmek midir? Sosyal medyada geçirdiği zamanı ve sanal insanlara verdiği değeri gerçek hayatına verse daha mutlu bir hayata sahip olamaz mı?
Veya farklı bir açıyla bakıp bu insanın sosyal medyada geçirdiği zamanı sadece sanal insanlara özenmesi açısından değerlendirip “sosyal medyada takılmasa, başkalarını görmez ve kendisini daha mutlu hisseder” bakış açısına mı sahip olmalıyız? Bu noktada; sosyal medyanın iki ciddi etkisi var. Birincisi: Gerçek hayatımızdan çaldığı gerçek zamanımız, ikincisi: Gerçek hayatımızdan çaldığı sanal enerjimiz, yani bilinçaltına yerleşen doyumsuzluk ve benzeri duygular.
Her iki durumda da sosyal medyada birçok şey paylaşıyoruz.
Mark Zuckerberg, Facebook’ta paylaştığı yazı ile; birkaç aydır Amerika’da denenen, intihara meyilli insanları tespit ederek bu konuda birilerini haberdar eden yapay zeka uygulamasını, bundan sonra tüm dünya için aktif ettiklerini duyurdu.
İşleyişin tam olarak nasıl olduğu ve intihara meyilli kişilerin hangi koşullara göre tespit edildiği açıklanmasa da uygulamanın temelinde “iyi misin? (are you ok?)”, “Yardımcı olabilir miyim? (Can I help?)” gibi dikkat çekici yorumlar önemli rol oynuyor. AI, Bir kişinin intihar edebileceğini sezdiğinde, kişiye ulaşabilecek durumdaki üyelere ve yöneticilere haber verebilecek.
Yayınladığı bildiride yapay zekanın bu tarz olumlu tarafları olduğunu ve bunları görmemiz gerektiğini vurgulayan Zuckerberg’in bu projesini; Walsh ve ekibinin makine öğrenimi algoritmaları kullanarak; gelecek 2 yıl içerisindeki intihar ihtimalini %80-90 doğrulukla, gelecek haftalardaki intihar meyilini ise %92 doğruluk payıyla tahmin edebilen bu araştırmayı alabiliriz.
Ancak yukarıdaki araştırmada hastane yönetimlerinden alınan yaş, cinsiyet, posta kodu, kullanılan ilaçlar ve önceki teşhisler gibi önemli veriler bulunuyordu. Şu an Facebook, sadece kişinin kendisini sosyal medyada ifade etme biçimini ve sanal dünyadaki kişiliğini takip ederek yapmaya çalışacak. Mark, yayınladığı yazıda yapay zekalı bu sistemin sadece son bir ay içerisinde 100 farklı durumda yardımcı olduğunu da belirtmiş.
Dünyada en fazla üye sayısına sahip olan platform; doğal afetler, intihar gibi durumlar için özellikle geliştirmeler yapıyor. Yaşanan doğal afetlerde “güvende misin?” tarzı bir soru yönelten Facebook, insanların birbirinden haberdar olmasını da hedeflemişti. Yine birkaç yıldır devam eden uygulama sayesinde intihara meyilli kişileri Facebook’a bildirebiliyorduk.
Facebook’un Save.org, National Suicide Prevention Lifeline ve Forefront gibi oluşumlarla birlikte hareket ettiği proje, gizlilik yasalarından dolayı Avupa Birliği’nde uygulanamayacak. Bu konuda Türkiye’nin hangi tarafta yer aldığına dair bir bilgiye ulaşamadım.
Geçtiğimiz aylarda Çin’in yapay zeka ve yüz tanıma sistemlerini kullanarak cinayetleri önceden engellemek istediğini yazmıştık. Görünen o ki birçok açıdan korkutucu olan big data, artificial Intelligence ve facial recognition gibi kavramlar, can güvenliğimiz için ciddi faydalar sağlayacak. Günlük beslenme alışkanlıklarımıza, haftalık yürüme mesafemize ve ilişkilerimizin tüm süreçlerine sahip olan akıllı uygulamaların moral seviyemizin tamamen farkında olacak olması da şaşırtıcı değil. Otonom araçlar, fabrikalardaki robotlar ve özellikle; akıllı-sindirilebilir cihazların (hapların) da yaygınlaşmasıyla birlikte ölümlerin, yaralanmaların önceden tespit edilebilmesi mümkün olacak.
Kaynak: TheVerge