İklim krizi ile ilgili harekete geçmek için düzenli olarak bilimsel raporlar yayınlanıyor. Ancak iklim değişikliğinin sorunları sadece bilim ve teknolojinin sorunları değil. Bunlar ayrıca hayatımızdaki ahlaki, etik ve manevi değerlerimizi nasıl yaşadığımızla ilgili. Bilim insanları ve Greta gibi genç aktivistleri dinlemenin yanı sıra, çevre hakkında daha fazla konuşan bir diğer etkili grup dini gruplar. Dini gruplar inanç ve uygulamalarında farklılık gösterseler de çoğu, çevremize özen gösterme konusundaki ortak ihtiyaç konusunda hemfikir.
Endonezya’da gerçekleştirilen bir araştırma, dini grupların çevre kampanyalarına katılarak iklim değişikliğine cevap vermede önemli bir rol oynadıklarını gösteriyor. 270 milyon nüfusa sahip olan Endonezya’nın %87,2’sini yani 240 milyondan fazlasını Müslüman nüfus oluşturuyor. Endonezya ayrıca Budizm, Hristiyanlık (Protestan ve Katolik), Konfüçyanizm, Hinduizm ve yerli dinleri resmi dinler olarak tanıyor.
Konumu nedeniyle diğer birçok ülkeye göre iklim krizinin olumsuz etkilerini daha fazla hisseden Endonezya 2007 yılında Bali’de BM İklim Zirvesi’ne ev sahipliği yaptığında, altı dini gruptan on Endonezyalı dini lider, dini grupların iklim değişikliğini ele alma konusundaki sorumlulukları hakkında dinler arası bir bildiri sundu. Bu bildiride dini liderlerin “çevre hakkında bilgi vermek”, “pratik koruma projeleri başlatmak”, “halkın taban seviyesindeki insanlarına ilham vermek ve onları motive etmek” ve “dini öğretiler ve yerel akıl” başlıkları bulunuyordu.
Dini gruplar ayrıca Endonezya’da çevresel aktivizmin nasıl geliştiğini de şekillendiriyor. Dini çevre kampanyaları, yerel halkın çevre hakkında nasıl düşündüklerini ve yaşadıklarını değiştirmeyi amaçlıyor. Bu kampanyalar Endonezya’da çevre dostu “Yeşil Camiler” ve “Yeşil Kiliseler”in artmasına neden oldu. Bu yapılarda yenilenebilir enerji kullanılıyor, ağaç dikiliyor ve yerel geri dönüşüm uygulamaları yapılıyor.
Çevre kampanyaları için güçlü ve çeşitli koalisyonlar oluşturmak üzere dini gruplar, diğer aktivistlerle beraber hareket ediyor. Bu kampanyalar genellikle topraklarını sömürülmeye karşı korumaya çalışan yerli halk tarafından yönetiliyor. Örneğin, Aru Adaları’ndaki Save Hareketi, Maluku ilindeki 5.000 kilometrekarelik arazinin çok uluslu bir şirket tarafından şeker ekimine dönüştürülmesini engelledi. Hareketin liderleri, toprak haklarını kaybedecek yerli gruplarla çalışan Katolik ve Protestan liderleri içeriyordu. Hangi din olursa olsun dinin önemli bir sosyal işlevi olduğu için dini liderlerin toplumlarının ilerlemesi adına yerel ve ulusal düzeydeki ortak sorunları çözmek için birlikte çalışmaları gerekiyor.
Kaynak: weforum