“Beynimiz çok iyi bir işlemci ancak çok kötü bir disktir. Beynimize bir şeyleri hatırlama görevi vermek onu gereksiz yere kullanmaktır. Bir toplantıdan, bir ihtimalden veya yapmanız gereken bir şeyden bahsedildiği anda not almak, beyninizin özgür kalmasını sağlar” diyor girişimci İnanç Ayar ve bu hayatta bir şeyler başarmak isteyen her insanın not tutma alışkanlığı kazanması gerektiğini söylüyor. Kişisel olarak; blog yazıları yazmaya başladıktan sonra yaşadığım dönüşüm de beni yukarıdaki İnanç Ayar’ın fikirleri ve aşağıdaki yazıda aktarılan fikirlere tüm kalbimle, aklımla ve deneyimlerimle inanmamı sağlıyor. Yazı yazma eylemi (günlük yazmak, blog yazmak, kitap yazmak, karalamak veya sosyal medyada bilgi paylaşımı yapmak; hiç fark etmez) her insanın hayatını değiştirebilecek bir potansiyele sahip.

Özellikle günümüz dünyasında sosyal medyanın ve Medium benzeri platformların sunduğu ‘söz hakkı’ sayesinde interneti sadece eğlence alanı olarak görmek yerine keyifli vakit geçirirken bir şeyler öğrenme ve öğretme şansınız da yüksek.

Yazarlık hayali kuran, bir gün bir kitabının milyonlarca insan tarafından okunacağını düşünen, blog yazmaya başlayan veya sadece günlük tutarak mutlu olmayı tercih eden insanların ortak birkaç özelliği var: Özel bir ısısı olan, ışıklandırmasıyla, ses yalıtımıyla diğer her odadan farklı olan bir ‘çalışma ortamı’ kurmak zorunda hissetmek ve ilham perisinin gelmesini sabırla beklemek gibi örnekler verebiliriz.

Birçok yazar veya yazar adayı da ünlü yazarların günlük rutinlerini kopyalayarak başarıya ulaşma yolunu seçiyor. Sarhoşken yazıp ayıkken düzelten Hemingway, peçetelerin üzerine taslak oluşturan J.K Rowling, her sabah 10 kilometre koşan Murakami veya sadece mor kalemleri ile yazan Elif Şafak birçok yazar adayına ‘ilham’ oluyor. Ünlü yazarları kopyalamak eğlenceli bir şey olsa da üretkenlik sözü vermiyor.

Yukardaki bu ‘özel’ inançlar, birçok yazarın tıkanmasına ve hiçbir şey üretmemesine sebep oluyor. Peki ya üretkenlik için ne yapmalıyız?

2009 yılında Paul Silvia’nın “How to Write a Lot: A Practical Guide to Productive Academic Writing” isimli kitabını okuyan Devon Price 10 yıllık süreçte birkaç tane en az 300 sayfalı roman, bir master tezi, bir doktora tezi, birkaç makale, iki başarılı kitap teklifi, yüzlerce deneme ve son olarak da 70.000 kelime takası isimli kitabı yazmış.

Tüm bu detaylı, uzun çalışmalarının hiçbirinin acı verici olmadığını söyleyen Devon Price, bu süreçte hiçbir zaman Hemingway gibi daktiloda elleri kanayana kadar yazmadığını, hiçbir zaman haftalarca ilham perisini beklemediğini ve hiç son dakikaya bırakıp sabahlamak zorunda kalmadığını söylüyor. Tüm yazar klişelerini bir kenara bırakan Price, yazarlığa günlük olarak uygulamayı seçtiğimiz bir tercih olarak baktığımızda her şeyin daha kolay olacağını söylüyor ve uygulanması gerektiğini düşündüğü birkaç maddeyi şöyle sıralıyor:

1. Düzenli yazma zamanını planla

İlham perinizin gelmesini beklerseniz zamanınızın büyük bir çoğunluğunu hiçbir şey yapmayarak geçirmiş olursunuz. Ancak üretken ve yaratıcı bir yazar olmak istiyorsanız kendi ilham perinizi hayata getirebilirsiniz. Sizi yazmaya ve yaratıcılığa itecek tek kişi kendinizsiniz. En basit haliyle; bunu gerçekleştirebilmenin en iyi yolu ise haftalık (ya da günlük) bir yazma saati belirlemeniz ve bu saatler içerisinde ara vermeden yazmanız.

Silvia kitabında eğer bir işi yapmayı gerçekten istiyorsanız o iş için bir zaman planlarsınız diyor. “Üniversitede profesörler olarak biz, keşke ders verecek zamanımız olsa diye konuşmuyoruz, ders programımız bizi haftanın belirli günlerinde ders vermeye zorluyor.”

Düzenli olarak çalışan insanlar bir peri tarafından ilham almayı beklemez, bu iş için zaman ayırır. Eğer dişçiye gitmeniz gerekiyorsa randevu alırsınız, dişçiye gitme hevesinizin gelmesini bekleyemezsiniz, yazarlık da böyledir.

Birçokları için bu uygulama çok zor ve biraz da anlamsız gelebilir (Bu yazıyı Türkçeleştiren bendeniz için de geçerli) ancak bir araştırma gösteriyor ki düzenli yazı yazmak, ilham geldiğinde yazı yazmaktan çok daha faydalı. Planına sadık kalan yazarlar sadece daha fazla sayfa yazmakla kalmayıp aynı zamanda çok daha farklı fikirler de üretebiliyorlar.

Kendinizi yaratıcı hissetmeseniz bile yazarak, yaratıcılığın sihirli bir şekilde gerçekleşmesi için daha fazla şans [tooltip tip=”By making yourself write even when you don’t feel creative, you will cultivate more chances for creativity to magically happen.”]geliştirirsiniz.[/tooltip]

 

2. Planına sadık kal ve koru

“Birinci maddeyi uygulama konusunda başarılı olamayan birçok yazar gördüm. Çünkü ‘yazı zamanı’na hak ettiği değeri vermiyor, kutsamıyorlardı. Ajandalarındaki diğer zorunlu detayların aksine yazı zamanını opsiyonel veya pazarlık edilebilir gibi görüyorlar ve bu da sadece başka yapmak zoruda olmadıkları bir şey kalmadığında yazı yazabildikleri anlamına geliyor.” diyor Devon Price.

“Gerçekten üretken bir yazar olmak istiyorsan, ‘yazı zamanı’nı koruyabilecek kadar bencil olman gerekiyor”

Toplantılar, randevular ve takviminizdeki her şeyi yazı zamanınıza göre ayarlayıp gerekirse gelen teklifleri reddetmeyi bilmeniz gerekiyor. Tüm bunları yapıp yazı yazmaya koyulduğunuzda da gerekiyorsa kapıyı kapatmaktan, kulaklığınızı takıp başka bir dünyaya geçiş yapmaktan da çekinmemelisiniz. Tüm bunları yaparken arkadaşlarınız “yazı saatim” açıklamanıza saygı göstermiyorsa “acilen bitirmem gereken bir proje üzerinde çalışıyorum” diye  ‘kısa kesmek’ de bir seçenek.

3. Tek oturuşta işi bitirmeye çalışma

Silvia kitabında “binge writing” ismi verilen tek oturuşta saatlerce yazma fikrine de karşı çıkmış. Günlere veya haftalara yaymak yerine bir işi acılı ve sancılı bir şekilde bir geceye sığdırmaya çalışmanın pek de bir anlamı yok.

Birçok yazar, işin bitmesi gereken tarihi öne çekerek ve bir oturuşta saatlerce yazarak daha motive ve daha başarılı olacağını düşünüyor ancak bu yöntem kısa vadede başarılı olsa bile yazı yazmayı acı verici bir süreç olarak kodlayacağınız için uzun vadede yazarlıktan soğumanıza sebep olur. Öte yandan, yapılan çalışma gösteriyor ki günlük belirli bir süre ayırarak yazan yazarlar, tek oturuşta saatlerce çalışan yazarlara göre çok daha yaratıcı içerikler çıkarıyor.

Yazarlığı spor veya diş fırçalama gibi ele almak çok daha faydalı olacaktır. Her gün bir seans, birkaç ay sonra çok daha iyi noktalara gelmenizi sağlayacaktır.

4. Yazmayı, yazmamak ile ödüllendirme

Bir oturuşta işi bitirmek isteyenlerin yaşadığı sorunlardan birisi de bu. Uzun ve uğraştırıcı birkaç saatin arkasından ödül olarak yazı yazmaktan ‘kurtulmak’, beyniniz için hiç de iyi olmayacaktır.

Eğer düzenli yazmak istiyorsanız, yazma eylemi ile aranızda sağlıklı bir ilişki kurmanız gerekiyor. Bu eylemin yaratıcı ve keyif verici bir süreç olması gerektiğini unutmayın ancak düzenli olarak bu eyleme odaklanacak kadar da disiplin gerektirdiğini gözünüzden kaçırmamanız gerekiyor.

Haftalarca belki aylarca düzenli bir şekilde yazdıktan sonra projeniz bittiyse, rutininizi bozmak yerine hemen yeni bir proje üzerinde çalışmaya, planınızı aynı şekilde uygulamaya devam etmeniz gerekiyor. Her yazarın elinde mutlaka yarım kalmış hikayeleri, her gün aklını kurcalayan farklı fikirleri vardır. Eğer planlı ilerlerseniz birçoğu üzerinde çalışma fırsatı bulacaksınız.

5. Mükemmel olamayacağını kabullen

Ira Glass’ın da dediği gibi, “eğer iyi bir damak tadın varsa, kendi yarattığın işten nefret edeceksin”. Ancak bunun sizi durdurması gerekmiyor. İlk taslaklar her zaman kötü olacaktır, mükemmeliyetçiliğinizin sizi yenmesine izin verirseniz asla yeterince yazamazsınız.

Yazı yazdığınız sırada kendinizi sansürlüyor veya sürekli yazdığınız şeyi düzenliyorsanız oldukça yavaş ilerliyor ve kendi yaratıcılığınıza ihanet ediyor olma ihtimaliniz bir hayli yüksek. Dahası, oto-sansür ve oto-düzenleme yazı yazma eyleminizden soğumanıza da sebep olur. Öyleyse, sadece yazmaya devam etmek ve taslağın mükemmel olamayacağını kabullenmek gerekiyor. Öte yandan, hatalı bir ürün, hiç var olmamış bir üründen daha iyidir.

National Novel Writing Month isimli topluluğun tek kuralı her gün, oto-sansürsüz bir şekilde yazmak ve bir ayda 50.000 sayfalık bir taslak elde etmek. Sanatçının Yolu isimli kitapta ise yazarımız her sabah en az 3 sayfa yazı yazmayı tavsiye ediyordu. Benim de bir süre uyguladığım bu yöntem ile her sabah kalktığınızda gerekirse 3 sayfayı tamamen “çiçek çiçek, böcek çiçek” gibi anlamsız kelimeler ile doldurmanız tavsiye ediliyor.

Bu yazının yazarı Devon Price; “bazı günler yazdığınız şeylerin hiçbir işe yaramayacağını hissediyorsunuz ve yaramayabiliyor da. Hatta daha dün benim yazdığım şeyler son derece sıkıcıydı ve hiçbir işe yaramayacağını biliyordum ancak işte bugün burada bu yazıyı üretmiş oldum” diyor.

“Sürekli olarak zamanınızı ayırır ve çabanızın karşılığını alacağınıza inanırsanız yaratıcılığa kavuşabilirsiniz. Bu bir sihir değil. Sizin kontrolünüzün dışında gerçekleşen bir şey de değil. Bu, kendinizi feda etmek de değildir, bu sadece günden güne gelişmenizi sağlayabilecek sağlıklı bir alışkanlıktır”

Devon’un yazısını burada sonlandırıp biraz da Gelecek Burada takımının bu konudaki fikirlerine yönelelim:

Benim kişisel fikrim, yazının girişinde de söylediğim gibi yazı yazmaya başladıktan sonra hayatımın değiştiği yönündedir. Özellikle yayınlamak için yazdığım yazılar bana her zaman bir şeyler öğretmiştir. Bazen bir bilgiyi teyit etmek, bazen bahsetmek istediğim bir konuda araştırma yapmak zorunda olmam bazen ise bir kelimenin yazılışı konusunda emin olmamamla birlikte kendimi Google’da veya tdk.gov.tr’de bulmam bana birçok şey öğretirken en önemlisi öğrenmeyi de öğretti. Bunların yanında yazı yazmak için yazı ve kitap okumak gerekliliği sayesinde İngilizce seviyemin bir hayli gelişmesi de cabası.

[button color=”red” size=”normal” alignment=”center” rel=”follow” openin=”newwindow” url=”https://www.gelecekburada.net/komuniteler-2-gunde-200-kelime-yazmaya-tesvik-eden-topluluk/”]Günde en az 200 kelime yaz[/button]

Yazar arkadaşımız Filiz’in ise yazı yazma alışkanlığı konusundaki fikirleri şöyle:

Günümüz dünyasında yazı yazma eylemi -haklı olarak-teknolojiye ayak uydurarak bir takım versiyonlarla can buluyor. Öyle ki hayvan derisi kullanarak elle yazı yazdığımız dönemden bir gözlük takarak düşüncelerimizin kaydedildiği günlerdeyiz. Ancak bunun zihinsel gelişimimiz için faydasının ne ölçüde olacağı tartışılır.
Kalem tutan parmaklarımız düşüncelerimizi kağıda dökerken, motor sistemimiz tetiklenerek gelişimine devam ediyor. Böylelikle zihnimiz monotonluktan kurtuluyor. Çünkü her bir farklı eylemde farklı sinir uçları çalışıyor. Şimdi düşünelim düşünen beyin, yazan parmaklar, gören gözler, hisseden kalp. Sadece yazı yazma eyleminin beynimize olan katkısı paha biçilemez. Kitap okumanın antidepresan etkisini göz önünde bulunduracak olursak yazı yazmanın da pek ala sakinleştirici etkisinden bahsedebiliriz. Ki baktığımızda yazı yazmanın ve kitap okumanın üzerimizde benzer geliştirici etkileri mevcut. Dil gelişimini incelediğimizde günlük diyalogları duyarak konuşmayı eyleme döken bir yapımız var. Ebeveynlerin özellikle çocukların konuşmayı öğrenme dönemlerinde sık diyalog kurması, Zengin kelime haznesi kullanması ve masal okuması da tam olarak bu noktada devreye giriyor. Eğitimine okulda devam eden çocuğa akabinde yazma eyleminin kazandırılması zihnin gelişimini tamamlamasına, bilginin kalıcı hale gelmesine ve parçalar arasında bir bütünlük kurma becerisine olanak tanıyor. Temelde hali hazırda bize kazandıralan bu gelişimi zamanla tembellik yaparak köreltiyoruz.
Herhangi bir psikolojik rahatsızlıkta ya da bir sorunda problemi, hisleri kağıda dökmenin tavsiye edilmesi küçük yaşta kazandırılan bu disiplinin zihnimizde yer etmesiyle ilgili.

Peki yazı yazmak bana ne kazandırdı/kazandırıyor:
Zihni rahatlatma, stres azaltma, hayal gücünün artması, parçaları birleştirme, duygularla yüzleşme, kendini diğer iletişim yöntemlerine nazaran daha iyi ve eksiksiz ifade etme.

Yanlış bir zamana denk gelmesinden dolayı diğer yazar arkadaşlarımızdan maalesef yorum alamadım ancak şu an için iki yorum yeterli olacaktır.

Share:

administrator

1997’de Nevşehir-Ortahisar’da doğdu. Marmara Üniversitesi’nde Basım Teknolojileri eğitimi görüyor. Gazeteciliğe ve doğru bilgi alma hakkına inanan Hasan, bir Onaran olarak sosyal inisiyatifin ve eğitimin gücüne inanıyor, geleceğin nerede olduğunu araştırıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir