Günümüzde Bitcoin, küçük bir ülke kadar enerji tüketiyor. Bu durum göze kesinlikle endişe verici geliyor olsa da gerçek biraz daha karmaşık. Bu haftaki SürdürülebilirGelecek içeriğimizde sizlere, Bitcoin’in sürdürülebilirlik kapsamındaki tartışmasını çevreleyen birkaç yaygın yanlış anlaşılmayı aktarıyor olacağız.

Bir endüstri ne kadar enerji tüketmeyi hak ediyor? 

Günümüzde dünyanın dört bir yanındaki kuruluşlar, yenilenemeyen enerji kaynaklarının tüketimini ve atmosfere karbon salınımını sınırlamak için baskıyla karşı karşıya. Ancak ne kadarlık bir tüketimin çok fazla olduğunu anlamak, toplum olarak önceliklerimiz etrafındaki tartışmalarla iç içe geçerek karmaşık bir hâl yaratıyor. Hangi mal ve hizmetlerin bu kaynakları harcamaya değer olduğunun hesaplanması, bir değerler sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Kripto para birimleri ve özellikle Bitcoin önem kazandıkça enerji kullanımı açısından dijital para birimlerinin ne ve kim için gerçekten iyi olduğu sorusu zihinlerde oluşuyor.

Cambridge Alternatif Finans Merkezi’ne (CCAF) göre, Bitcoin şu anda yılda yaklaşık 110 terawatt saat enerji tüketiyor. Bu rakam küresel elektrik üretiminin %0,55’i veya kabaca Malezya, İsveç gibi küçük ülkelerin yıllık enerji tüketimine eş değer nitelikte. Bu size kesinlikle çok fazla enerji gibi geliyor olabilir.

Peki bir parasal sistem ne kadar enerji tüketmelidir? 

Bu sorunun sizdeki yanıtı, muhtemelen Bitcoin hakkında ne düşündüğünüzle doğru orantılı seyredecek. Eğer Bitcoin’in bir kara para aklama aracı olarak hizmet etmenin ötesinde bir fayda sağlamadığına inanıyorsanız, o zaman herhangi bir miktarda enerji tüketmenin israf olduğu sonucuna varmanız mantıklı olacaktır. Dünya çapında onu parasal baskı, enflasyon veya sermaye kontrollerinden kaçmak için bir araç olarak kullanan on milyonlarca kişiden biriyseniz, büyük olasılıkla enerjinin son derece iyi harcandığını düşünenlerdensiniz demektir. Bitcoin’in toplumun enerji kaynakları üzerinde geçerli bir iddiaya sahip olup olmadığı, toplum için ne kadar değer yarattığı düşüncesiyle doğru orantılı diyebiliriz.

Ancak bu tartışmanın sağlıklı bir boyutta ele alınması için Bitcoin’in gerçekte nasıl enerji tükettiği konusunda geçerli bilgilere sahip olmalıyız. Bitcoin’in enerji tüketimini anlamak, gerçekte ne kadar çevresel etki yapmaktan bahsedildiğini bağlamsallaştırmaya yardımcı olabilir. Spesifik olarak, ele alınması gereken birkaç önemli yanılgı var.

1. Enerji tüketimi karbon emisyonlarına eş değer

İlk olarak bir sistemin ne kadar enerji tükettiği ve ne kadar karbon salınımı yaptığı arasında önemli bir ayrım olduğunu unutmayalım. Enerji tüketimini belirlemek nispeten basit olsa da, kesin enerji karışımını yani Bitcoin madenciliği yapan bilgisayarlar tarafından kullanılan farklı enerji kaynaklarının yapısını bilmeden ilgili karbon emisyonlarını tahmin edemeyiz. Örneğin bir birim hidro enerji, aynı birim kömürle çalışan enerjiden çok daha az çevresel etkiye sahip.

Hidroelektrik enerjisi

Bitcoin’in enerji tüketimini tahmin etmek nispeten kolay: Sadece [tooltip tip=”Bitcoin madenciliği yapmak ve işlemleri işlemek için kullanılan toplam birleşik hesaplama gücü”]hash oranı[/tooltip] bakabilir ve ardından madencilerin kullandığı donanımın enerji gereksinimleri hakkında bazı bilgiye dayalı tahminlerde bulunabiliriz. Ancak karbon emisyonlarını tespit etmek çok daha zor bir işlem gerektiriyor. Enerji üretimi için en iyi coğrafi konum tahminleri, madenci konumlarının anonimleştirilmiş veri kümesini bir araya getirmek için büyük madencilik havuzlarıyla birlikte çalışan CCAF’den geliyor.

CCAF, bu verilere dayanarak madencilerin kullandıkları enerji kaynakları hakkında ülkelere ve bazı durumlarda illere göre tahminde bulunuyor. Ancak veri kümeleri tüm madencilik havuzlarını içermiyor ve güncel olmuyor. Bu durumda bizleri Bitcoin’in gerçek enerji tüketimi hakkında büyük ölçüde karanlıkta bırakıyor. Ek olarak birçok yüksek profilli analiz, enerji karışımını ülke düzeyinde genelleştirerek son derece çeşitli bir enerji manzarasına sahip olan Çin gibi ülkelerin yanlış bir portresine yol açıyor.

Sonuç olarak, Bitcoin madenciliğinin yüzde kaçının yenilenebilir enerji kullandığına ilişkin tahminler büyük farklılıklar gösteriyor. 2019 Aralık ayında yayımlanan bir rapora göre, büyük ölçüde Güneybatı Çin ve İskandinavya gibi büyük madencilik merkezlerindeki hidroelektrik bolluğu nedeniyle Bitcoin’in enerji tüketiminin %73’ünün karbon nötr olduğu öne sürülüyor. Öte yandan CCAF, Eylül 2020’de bu rakamın %39’a yakın olduğunu tahmin ettiğini ifade etti. Ancak alt sayı doğru olsa bile bu rakam ABD şebekesinin neredeyse iki katı, bu da tek başına enerji tüketimine bakmanın Bitcoin’in karbon emisyonlarını belirlemek için pek güvenilir bir yöntem olmadığını gösteriyor.

2. Bitcoin, diğer endüstrilerin kullanamadığı enerjiyi kullanabilir

Bitcoin’in enerji tüketimini diğer endüstrilerin çoğundan farklı kılan bir diğer önemli faktör de her yerde çıkarılabilmesidir. Dünya çapında kullanılan enerjinin neredeyse tamamı, son kullanıcılarına nispeten yakın bir yerde üretilmeli ancak Bitcoin’in böyle bir sınırlaması yok. Bitcoin, madencilerin diğer birçok uygulama için erişilemeyen güç kaynaklarını kullanmalarını sağlıyor.

Çin, Siçuan

Çin’in Sichuan ve Yunnan eyaletlerindeki yağışlı mevsimde, her yıl muazzam miktarlarda yenilenebilir hidro enerji israf ediliyor. Bu alanlarda üretim kapasitesi yerel talebi büyük ölçüde geride bırakıyor. Pil teknolojisi, kırsal bölgelerden enerji depolamayı ve ihtiyacı olan şehir merkezlerine taşımayı değerli kılacak kadar gelişmiş değil. Bu bölgeler büyük olasılıkla gezegendeki en büyük tek enerji kaynağını temsil ediyor. Bu sebeple adı geçen eyaletlerin Çin’deki madenciliğin kalbi olması, kurak mevsimlerde bile küresel Bitcoin madenciliğinin neredeyse %50’sinden sorumlu olması tesadüf değil.

Karbon nötr madenciliği için umut vadeden bir başka yol da alevli doğal gaz yöntemi. Günümüzde petrol çıkarma süreci, bir yan ürün olarak önemli miktarda doğal gazı açığa çıkarıyor ve bu enerji çevreyi şebekeye aktarmadan kirletiyor. Uzak petrol madenlerinin konumuyla sınırlı olduğundan çoğu geleneksel uygulama tarihsel olarak bu enerjiyi etkin bir şekilde kullanamamış. Ancak Kuzey Dakota’dan Sibirya’ya kadar olan Bitcoin madencileri, aksi halde boşa harcanan bu kaynağı paraya çevirme fırsatını yakaladı. Bazı şirketler gazı daha kontrollü bir şekilde yakarak emisyonları daha da azaltmanın yollarını araştırıyor. Tabii ki bu yöntem bugünün Bitcoin madenciliği arenasında hala sağlam bir yer edinebilmiş değil ancak araştırmalar, tüm Bitcoin ağını çalıştırmak için yalnızca ABD ve Kanada’da yeterli miktarda alevlenmiş doğal gaz olduğunu ortaya koyuyor.

Bazı araştırmalar, Bitcoin ile doğal gazın paraya çevrilmesinin emisyonlar yarattığını ortaya koyuyor.  Bu uygulamanın fosil yakıt endüstrisine sübvansiyon görevi gördüğünü ve enerji şirketlerinin yapabileceklerinden daha fazla yatırım yapmaya teşvik ettiğini savunuyor. Ancak Bitcoin madencilerinden elde edilen gelir, fosil yakıtlara dayanan diğer endüstrilerden gelen talebe kıyasla az kalıyor. Petrolün öngörülebilir gelecekte çıkarıldığı ve çıkarılmaya devam edileceği gerçeği göz önüne alındığında, sürecin doğal bir yan ürününü kullanmak ve hatta potansiyel olarak çevresel etkisini azaltmak net bir pozitif bir yaklaşım olabilir.

3. Madencilik, bitcoin kullanmaktan çok daha fazla enerji tüketiyor

Enerjinin nasıl üretildiği denklemin önemli bir parçası. Ancak kavram yanılgılarının yaygın olduğu bir diğer alan, Bitcoin’in gerçekte nasıl enerji tükettiği ve bunun zaman içinde nasıl değişeceği konusu. 

Bitcoin’in enerji tüketimini saptamak için birçok araştırmacı tarafından kullanılan “işlem başına enerji maliyeti” ölçüm yöntemi yanıltıcı oluyor. Bitcoin’in enerji tüketiminin büyük çoğunluğu madencilik sürecinde gerçekleşiyor. Madeni paralar basıldıktan sonra, işlemleri doğrulamak için gereken enerji minimum seviyede oluyor. Bu nedenle, Bitcoin’in bugüne kadarki toplam enerji çekimine bakmak ve bunu işlem sayısına bölmek mantıklı bir hesaplama yöntemi olmuyor ki bu enerjinin çoğu işlemleri desteklemek için değil Bitcoin madenciliği için kullanılıyor. Bu durumda bizi son kritik yanılgıya götürüyor: Bitcoin madenciliğiyle ilişkili enerji maliyetlerinin katlanarak artmaya devam edeceği.

Bitcoin’in enerji ayak izi çok hızlı büyüdüğü için, insanlar bazen onun tüm enerji şebekelerine hükmedeceğini varsayıyor. Bu, yakın zamanda New York Times’ta alıntılanan ve Bitcoin’in dünyayı iki derece ısıtabileceğine dair iddiada bulunan, geniş çapta rapor edilen bir araştırmanın bulgusuydu. Ancak bunun olmayacağını düşünmek için ortaya konulmuş sebepler var.

Birincisi, birçok endüstride yaygın hale geldiği gibi Bitcoin’in enerji karışımı her yıl karbona daha az bağımlı hale geliyor. ABD’de halka açık, giderek daha fazla ESG odaklı madenciler pazar payı kazanıyor ve Çin son zamanlarda kalan en büyük kömür ağırlıklı bölgelerden biri olan İç Moğolistan’da kömür bazlı madenciliği yasakladı. Aynı zamanda, madencilik endüstrisindeki birçok kuruluş, Bitcoin’in karbon ayak izini azaltmayı savunmak ve taahhüt etmek için Paris İklim Anlaşması’ndan ilham alan Kripto İklim Anlaşması gibi girişimler başlattı. Ve elbette, güneş enerjisi gibi yenilenebilir seçenekler daha verimli ve dolayısıyla madencilik için daha uygun hale geldikçe, Bitcoin madencilerin bu teknolojileri geliştirmesi için ciddi bir teşvik görevi görebilir.

Ek olarak, madencilerin madencilik operasyonlarını süresiz olarak mevcut oranlarda genişletmeye devam etmeleri pek olası değil. Bitcoin protokolü, madenciliği sübvanse ediyor ancak bu sübvansiyonların büyümeleri üzerinde yerleşik kontrolleri var. Bugün madenciler, madencilik yaparken doğruladıkları işlemler için çıkardıkları Bitcoinleri sattıklarında elde edebilecekleri kâr marjları için küçük ücretler alıyorlar.

Bununla birlikte protokol, madenci gelirinin ihraç odaklı bileşenini her dört yılda bir yarıya indirmek üzerine inşa edilmiş. Bu nedenle, Bitcoin’in fiyatı her dört yılda bir iki katına çıkmadıkça, madenci gelirinin bu yarıya indirme payı sabit olacaktır. İşlem ücretlerine gelince, Bitcoin’in işleyebileceği işlem sayısı (günde bir milyondan az) üzerindeki doğal kısıtlamaları ve kullanıcıların ücret ödeme konusundaki sınırlı toleransı, bunun bir gelir kaynağı olarak büyüme potansiyelini sınırlandırıyor. Bazı madencilerin, yalnızca bu işlem ücretleri karşılığında bağımsız olarak çalışmaya devam etmelerini bekleyebiliriz ve aslında ağın işleyişini sürdürmek buna bağlı görünüyor. Ancak kâr marjları düşerse, madenciliğe yatırım yapmak için mali teşvik doğal olarak azalacaktır.

Tabii ki Bitcoin’in çevresel etkisini etkileyebilecek sayısız faktör var ancak hepsinin altında sayılarla cevaplaması çok daha zor bir soru var: “Bitcoin, çevresel etkisine değer mi?” Bu soru, bahsettiğimiz gerçek olumsuz etkiye kıyasla muhtemelen düşündüğünüzden çok daha az endişe verici. Ancak Bitcoin’in kaynakları tükettiği inkâr edilemeyecek bir gerçek. Diğer tüm enerji tüketen endüstrilerde olduğu gibi çevresel endişeleri kabul etmek ve çözüm geliştirmek amacıyla ele almak önem taşıyor. Bitcoin cephesinden konuyu çevresel endişeleri kabul ederek ele almanın, karbon ayak izini azaltmak için iyi niyetle çalışmanın ve nihayetinde sağladığı toplumsal değeri göstermenin kripto topluluğuna bağlı olduğunu söyleyebiliriz. 

Kaynak: Harvard Business Review

Share:

administrator

1996 yılında İstanbul’da doğdu. Marmara Üniversitesi Basım Teknolojileri bölümünde gördüğü lisans eğitiminden sonra odağını gıdaya çeviren Elif, Mutfak Sanatları Akademisi Profesyonel Aşçılık mezunu ve Anadolu Üniversitesi Tarım Teknolojileri öğrencisi. Merakının izinde farkındalığını besleyecek her türlü konuya olan ilgisiyle anlamlı bir gelecek inşasına katkıda bulunmaya çalışıyor. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir