Parmak izi ve yüz tanıma gibi sistemlerin yavaş yavaş hayatımıza giriyor olması; günlük yaşantımızda birçok konuda anlık olarak işlemler yapabileceğimizi ve birçok şeyin oldukça fazla kolaylaşacağını gösterse de tehlikelerin de bir o kadar hızlı hale gelecek olması düşündürüyor.
Üye girişi yapmak artık çok kolay ancak kişisel kimliğin korunması pek de öyle değil
Tüm avantajların ve dezavantajların; ilham dolu düşüncelerin ve evham dolu komplo teorilerinin ışığında veya gölgesinde gelişmeye devam eden bu teknolojiler devletlerin de kabullenmesiyle birlikte hayatımızda kendine yer bulmaya başlıyor. Daha önce defalarca bahsettiğimiz, Çin hükûmetinin suçla savaş için yüz tanıma sistemlerini kullanmasının ardından bugünlerde Avustralya hükûmetinin özel sektörde Facial Recognition kullanımı için görüşmelere başlamış olması, yeni teknolojilerin devletler tarafından benimsenmeye başlandığını gösteriyor.
Öncelikle; “Avustralya hükûmeti, halkının biometrik verilerini satacak” başlığını gördüğümde ben de bunun bir evham içeriği olacağını düşünerek okumaya başlamıştım ancak detayları okuduktan sonra anladım ki pek de evham sayılmaz. Ancak yine de yazıyı evham kategorisinde bitireceğim çünkü büyüdüğüm kültürün özelliklerini taşıyorum.
Bankaların, sigorta şirketlerinin ve daha birçok farklı özel şirketin bizim, devlet elinde bulunan verilerimize ulaşabildiğinin farkındayız değil mi? Kimliğimizin doğrulanması için kimlik numarası, doğum tarihi gibi verilerimizi talep ediyorlar ve bunları devletteki verilerle karşılaştırarak doğrulama sağlıyorlar. İşte bunu; Freedom Of Information ismi verilen, halkın devletten bilgi alma özgürlüğünü sağlayan ancak birçok ülkede, birçok konuda; başka yasalarca desteklenmemesinden dolayı pek de uygulanamayan yasaya borçluyuz. Avustralya hükûmeti de tam olarak bu kapsamda, biometrik verileri özel şirketlerle ‘paylaşmayı’ düşünüyor.
Avustralya Attorney General’s Department (Türkiye’deki karşılığının ne olduğunu çözemedim. Avukatlar birliği – Baro gibi kabul edilebilir sanırım.) tarafından yayınlanan kısmi rapora göre devlet yetkilileri birçok Telekomünikasyon şirketiyle görüşmeye başladı bile. Bankaların da ciddi ilgisinin bulunduğu söylenen görüşmelerde 12 şirketin yer aldığı, devlet tarafındaki sözcü tarafından doğrulanırken, bu şirketlerin ismi ve görüşmelerin ne kadar ilerlediği konusunda herhangi bir bilgi verilmedi.
Yüz tanıma sistemlerinin ulusal güvenlik ve suçla mücadele için oldukça önemli olduğunu düşünen hükûmet, 2018 yılında başlaması planlanan pilot uygulamalar için halihazırda halkın %50’sini kapsayan bir biometrik veri havuzuna sahipken, eyaletler ve bölgelerin de desteğiyle beraber bu sayıyı yakın zamanda %85’e çıkarmayı planlıyor.
Avustralya yetkilileri, bu verilerin sadece kişilerin rızası ile kullanılabileceğini söylemiş ancak Avustralya Gizlilik Vakfı yöneticisi ve Queensland Teknoloji Üniversitesi’nde hukuk bölümünde öğretim görevlisi olan Monique Mann bu olayı “Eğer yüz tanımayı kullanmamak, banka hesabı açamamak gibi önemli bir servise erişememeye sebebiyet verecekse bunun gerçekten kişinin rızasına kaldığını söyleyebilir misiniz?” bakış açısıyla değerlendiriyor.
“Pratikte; bu program özel şirketlerin kendi yüz tanıma veritabanlarını oluşturmaya teşvik ediyor. O veri bir kez oluşturulduğunda; insanlar için bu verinin ne kadar güvenli saklandığını, kiminle paylaşıldığını, hangi bilgilere bağlandığını ve sonunda ne olacağını bilmek çok zor bir hal alır”
Bu verilerin şirketlere direkt olarak satılmayacağını; devlet tarafından oluşturulmuş veri havuzunun (Biometric Interoperability Hub), şirketlerin müşterilerden alacağı fotoğraflarla karşılaştırma yapıp doğrulama gerçekleştireceğini söylemekte fayda var. Yani şirketler devletle anlaştığı anda milyonlarca insanın fotoğrafını satın almış olmayacaklar. Bankaya gittiğinizde fotoğrafınızı vermeniz yeterli olacak ve onlar da sisteme fotoğrafınızı ekleyerek gerçek bir kişi olup olmadığınızı kontrol edebilecek ve önemli bilgilerinizi kolayca elde edebilmiş olacaklar. Ancak bu noktada yine bankaların, iletişim şirketlerinin, sigorta şirketlerinin, okulların ve birçok farklı özel şirketin sizin fotoğraflarınızı alacak olması gerçeği var. O fotoğrafları kullandıktan sonra gerçekten silecekler mi?Yüz tanıma sistemleri sayesinde bankada yeni bir hesap açma aşamasında form doldurmak zorunda kalmadan sadece fotoğraf ve imza ile kayıt oluşturabilir, ATM’lerde hesap kartına veya akıllı telefona ihtiyaç duymadan yüz tanıma + parola ile tüm işlemlerimizi gerçekleştirebiliriz.
Yine büyük ihtimalle Telekomünikasyon şirketleri tarafından üretilecek akıllı asistan cihazların tam kullanımında (Robota X işi yap dediğinizde yüz tanıma sistemiyle 3 saniyede, diğer sistemlerle 2 dakikada gerçekleştirmesi gibi bir durumla karşı karşıya gelebiliriz.)
Bu kullanım yaygınlaştıkça kimlik taşıma, daha da yaygınlaştıkça pasaport taşıma gibi ilkel zorunlulukların ortadan kalkması işimie gelecektir ancak gittiğimiz her gişede, her otomatta, her turnikede yüzümüzün tarandığını ve yapay zeka tarafından günlük haritamızın çıkarılabileceğini de unutmamak gerek. Bu noktada X yere verdiğiniz bir bilginin Y şirketinin size dönüş yapmasıyla sonuçlandığını da unutmazsak, başımızın ciddi bir belaya gireceğini düşünebiliriz. Bu şirketlere veya devlet yetkililerine ne kadar güvenebiliriz bilemiyorum ama birkaç yıl sonra yüzümüzü göstermeden metroya binemememiz bile söz konusu olduğunda direnmemizin bir anlamının kalmayacağını biliyorum.
Kaynak ve ileri okuma: TechInside (Haberin ilk görüldüğü yer) – TheGuardian (Ana Kaynak)