En son ne zaman saatlerce düşünüp özgür iradenizle bir karar vermeye çalıştınız? Peki verdiğiniz bu kararın sizin için en iyisi olduğundan nasıl emin olabiliyorsunuz?
Karar vermek bazen zor ve sinir bozucu olabiliyor. Ancak yine de kontrolün bizde olduğunu hissettiriyor. Bize “[tooltip tip=”Özgür irade kişinin belli eylem ya da eylemleri gerçekleştirmede sergilediği kararlılık; belli bir durum karşısında, gerçekleştirilecek olan eylemi, herhangi bir dış zorlama ya da zorunluluk olmaksızın, karar verme ve uygulama gücüne deniyor.”]özgür irade[/tooltip]” dediğimiz kavramı yaşatıyor.
Gelişen teknoloji ile birlikte özgür irademizi kullanmadan yaşadığımız kararsızlıklara son verebiliriz. Ancak özgür irademizden vazgeçip, irademizi yapay zekâya teslim etmeye hazır mıyız?
Kararı Yapay Zekâya Bırakmak Neden Bizi Korkutuyor?
Kullandığımız her teknolojik cihaz ve uygulama ile birlikte sayısız [tooltip tip=”Belirli bir amaca ulaşmak için tasarlanan matematiksel programlama dili olarak tanımlanabilir.”]algoritmaya[/tooltip] maruz kalıyoruz. Farkında değiliz belki ama bu algoritmalar sayesinde şirketler, karar verme sürecimizi tavsiye sistemleri ile yürütüyor.
Bugünlerde yapay zekâ öğle yemeğinde ne yediğimize, seçtiğimiz kıyafet kombinine, gittiğimiz tatil rotalarına göre veri havuzu hazırlayarak bizler için rahatlıkla karar verebiliyor. Hatta AI, neyi sevdiğimize karar vermekte bazen bizden daha iyi olabiliyor. Hangi diziyi izleyeceğimize Netflix, hangi müziği dinleyeceğimize Spotify ve hangi kitabı okuyacağımıza Amazon karar veriyor.
Yine de bu seçimlerden pek şikayetçi olduğumuzu söyleyemeyiz. Çünkü bu seçimler çoğunlukla işe yararken aynı zamanda seçim süremizi kısaltıyor. Böyle olunca doğrudan karar vermemenin rahatlığını yaşarken, aksi olumsuz bir durumda kendi kararımız olmadığı için pişmanlık yaşamıyoruz.
Algoritmalar kontrol ihtiyacımızı ortadan kaldırabilir, kişisel asistanlarımız (kişisel karar vericilerimiz) bizi ‘yönetebilir’
Kararlarımız algoritmalar tarafından oluşturulacaksa, bu bizi işe yaramaz bireyler haline mi getiriyor?
Bu sorunun cevabı bireylerin teknoloji okur yazarlığına bağlı kalıyor. İhtiyaç duyduğumuz teknolojileri ya da uygulamaları kullanmaya başlamakla birlikte bizi etkileyen kararlar sisteminin merkezinde olmak yerine, otomatik sistemlere yönelmeyi tercih ediyoruz. Kendi karar verme kapasitemizi aşamalı olarak kısıtlayarak algoritmaların irademizi devralmasına izin veriyoruz. Gün sonunda teknoloji tarafından şekillenen ve kullanılan yapay insanlar haline geliyoruz.
Bireysel olarak kullandığımız algoritma çemberini hayatın her alanında uyguladığımızı düşünelim. Ortak yaşam alanlarında, iş yerlerinde, okullarda… Nasıl ki bireysel hayatımızda kararların merkezinde olmak yerine çevresinde yer alıyorsak aynı şekilde bu tutumumuzu, çemberin içine dahil olan yerlerde de gösterme ihtimalimiz bulunuyor.
“Geçmişte insanlar teknolojiyi bir araç olarak kullandı. Şimdi ise teknoloji bizi kullandığı ve kontrol ettiği bir noktaya ulaştı.”
Prof. Dionysios Demetis
Kararı yapay zekâya bıraktığımızda yaşanan olumlu ya da olumsuz bir çok örnek bulunuyor. Her iki yol beraberinde ihtimaller silsilesi taşıyor. Kimi yapay zekâlar yanlış karar verirken kimileri hayat kurtarıyor. Özet bir şekilde değerlendirdiğimizde algoritmalar iş yapışımızı kolaylaştırırken, iş yapış yeteneklerimizi köreltiyor diyebiliriz.
Örneğin mahkemelerde, yasal analistler yapay zekâ ile değiştiriyor. Yani bir davanın başarılı bir şekilde savunulması veya kovuşturulması için kısmen de olsa algoritmalara güvenebiliriz. Ancak bu şekilde, olayın tamamına hakim olamayan hâkimler -zihinleri, sürecin ne kadar karmaşık olduğunu ve ne kadar veri içerdiğini anlayamadıkları için- karar vermede zorluklar yaşayabilir.
İş piyasasında, bazı şirketlerin çalışanlarına çip yerleştirmesi çalışanlara önyargılı davranılmasına yol açabilir.
Tinder ve benzeri flört uygulamalarında zaman geçiriyor, farklı sosyal ağlar veya arkadaşlıklar aracılığıyla tanıştığımız insanlarla gelecek planı kurarken zaman kaybedebiliyoruz. Aradan birkaç ay veya birkaç yıl geçtikten sonra aslında partnerimizin pek de bize göre olmadığını fark ediyor; sevmediğimiz özelliklerini bunca süre görmezden geldiğimizi fark ediyoruz. Peki ya karşı cinsle tanışırken yapay zekânın yardımını alsaydık? Hatta direkt asistanımız, karşı tarafın asistanıyla iletişime geçip, birbirlerini tanıyıp uygun gördükleri takdirde bizi tanıştırsa mutlu ve güvende olacağımız beraberlikler yaşar mıyız?
Akıllı buzdolabımız bizim yerimize ihtiyacımız olan ürünleri sipariş edebilir. Örneğin bazı firmaların etkili reklam stratejilerinden dolayı yapay zekâmız her gün farklı bir süt içmemize sebep olabilir. İçtiğimiz süt markası yıllar boyunca hiç değişmeyebilirken, birkaç yıl sonra üreticiler reklam stratejisi belirlerken bizi değil, akıllı asistanımızı etkilemeye çalışabilir.
“Tüm alışverişleri akıllı buzdolabım yaparken, süt markaları reklamları insanlar için yapmaya devam edecek mi? Ben buzdolabımı X yerine Y marka süt almamız gerektiğine nasıl ikna edeceğim?” #Gelecektemarkaolmak #Yıkıcıyenilik #Gelecekburada pic.twitter.com/ULUSNYJSN4
— Gelecek Burada (@gelecek_burada) December 16, 2017
Küçük ölçekte, bu algoritmaları oluşturan kişi ve şirketler kendi menfaatleri uğruna insanları manipüle edebilir. Tüm teknolojilerde olduğu gibi bu da tasarımcıların öngördüğü her şeyin ötesine geçebilecek istenmeyen sonuçlara neden olabilir.
Kişisel Asistanlardan Korkmalı mıyız?
Pek sayılmaz. Değişen dünyaya paralel olarak şekle giren toplumun biçimi çok yönlü olabilir. Yasaların el üstünde tutulduğu, insana saygının temel alındığı ve karar alma mekanizmasında adaletin ön planda olduğu toplumlarda özgür iradenin varlığına güvenirken; suç oranlarının gün geçtikçe arttığı, insani değerlerin hiçe sayıldığı ve hukuki kargaşaların hüküm sürdüğü toplumlarda özgür iradenin esamesi okunmuyor.
Karar verme yeteneğimizi tercih ettiğimiz birtakım alanlarda teslim etmeye gönüllü olabiliriz. Kontrolümüzde olmasa dahi bu alanlarda -muhtemelen- mutlu ve tatmin olmuş insanlar olarak yaşayabiliriz. Özgür iradenin varlığına inanmayı bırakmaya henüz hazır olmayabiliriz. Fakat özgür iradeye inanmayanlar için bile, beynimizle karar verme yeteneğini kaybetmek çok aşağılayıcı olabilir.
İnsanlar ve teknoloji arasında yeni sınırlar çizilirken, karar vericilere olan aşırı bağımlılığımızın bizi nereye götürdüğünü dikkatlice düşünmemiz gerekiyor. İnsan kararları algoritmik kararlarla değiştirildiğinden ve yaşamları makinelerle şekillenen araçlara ve onların istenmeyen sonuçlarına dönüşebiliriz. Bunun hem birey hem de toplum için ne anlama geldiğine -hala karar verebiliyorken- karar vermeliyiz.