Ulusal Çalışma İlişkileri Kurulu (NLRB), işverenlerin uzaktan çalışanlar üzerindeki dijital hükmüne bir son vermeyi planlıyor.

Covid-19 salgınından beri değişen çalışma düzeninde mesainiz kaçta bitiyor? Gün sonu ofisten dışarı adım attığımızda elde ettiğimiz özgürlüğü, pijamalarımızla çalışmaya takas etmiş olabiliriz. Ancak kimse bize kişisel alanımızdan feragat etmemiz gerekeceğini de söylememişti.

Geçtiğimiz yıl Eylül ayında Digital.com inceleme sitesi tarafından 1.250 ABD’li işverenin katıldığı bir anket yaptı. Anket sonuçlarına göre uzaktan çalışanların %60’ı internet ve uygulama kullanımının takibi için bir tür iş izleme yazılımı tarafından takip ediliyordu. Üstelik neredeyse 10 şirketten 9’u, izleme yazılımını uygulamaya başladıktan sonra sonra çalışanlarını işten çıkardıklarını belirtti.

Şirketler “bossware” uygulamalar olarak bildiğimiz uzaktan takip sistemlerine sıkça başvuruyor. Bu uygulamalar aynı çalışan performans değerlendirmelerinde olduğu gibi çalışma alanında mobbingin bir parçası. Üstelik bu sefer ziyaret edilen internet sitelerinden tutun, bilgisayarın ekran görüntüsünü alan hatta ses ve görüntü kaydeden uygulamalardan bahsediyoruz. Dijital olarak çalışanların üzerinde denetleme ve casusluk taktiklerini uygulamak, yeni çalışma düzenine adapte olmaya gayret gösteren çalışanların üzerinde büyük baskı oluşturuyor.

Bossware uygulamalar sendikalaşma faaliyetlerini de tehdit ediyor

NLRB genel danışmanı Jennifer Abruzzo, “Çalışanların ensesinde sürekli gözetim ve elektronik araçlar aracılığıyla yönetim çabası, çalışan haklarının kullanılmasına dair temel becerileri tehdit ediyor.” dedi.

“Ulusal Çalışan İlişkileri Kurulu’nu, çalışanları izinsiz veya kötüye kullanım amaçlı elektronik izleme ve otomatikleştirilmiş yönetim uygulamalarından mümkün olan en geniş ölçüde korumak için yasayı uygulamaya teşvik etmeyi planlıyorum.”

Bossware yazılımların işçilerin sendikalaşma motivasyonunu yitirmesine yol açacağı su götürmez bir gerçek. Takip uygulamaları direkt olarak organizasyonlara müdahale etmese de, varlıklarından haberdar olmak çalışanları korkutmaya yetiyor. Bu durumu engellemek isteyen federal hükûmet caydırıcı önlemler almayı hedefliyor.

İşçi Hakları Enstitüsü’nden Mark Gaston Pearce, işverenlerin teknolojiyi benimsediğini belirtiyor. Çünkü çoğu işverene göre bu sayede daha verimli bir iş ağı yürütülüyor. Ancak göz ardı edilen gerçek, işverenlerin hiçbir ilgilerinin olmadığı özel hayata da müdahil olması. Tam da bunun için NLRB, çalışanların patronları tarafından ne kadar baskıya uğradıklarını belirtmelerini isteyecek.

Biri bizi gözetliyor ama kim?

Biraz da çalışan takip uygulamalarını yakından tanıyalım. Tahmin edebileceğimiz üzere bu tarz yazılımların çoğunun temeli yapay zekâya dayanıyor.

Bir yapay zekâ izleme teknolojisi sunan Veriato işverenlere bir puanlama sistemi sunuyor. Günlük “risk puanları” çalışanların bir güvenlik tehdidi oluşturma olasılıklarını ölçüyor. Bunun nedeni, yanlışlıkla bir şey sızdırma ya da verileri veya fikri mülkiyeti çalmayı önlemek. Risk puanı birçok bileşenden oluşuyor, ancak can sıkıcı kısmı ortada. Karar merkezinin sınırlı veri setleriyle eğitilen bir yapay zekâ olması. Üstelik şirketin daha sonra bu kişileri daha yakından incelemeye tabi tutma hakkı var.

Yapay zekâdan yararlanan başka bir şirket olan RemoteDesk ise işi güvenli bir ortam gerektiren uzaktan çalışanlara yönelik bir hizmet sunuyor. Örneğin kredi kartı ayrıntıları veya sağlık bilgileriyle uğraşanlar için. Çalışanları gerçek zamanlı yüz tanıma ve nesne algılama teknolojisiyle kameralar aracılığıyla izleyen uygulama, kimsenin ekranına bakmamasını ve telefon gibi hiçbir kayıt cihazının görüş alanına girmemesini sağlıyor. Eğer bir şirket RemoteDesk’i kullanıyorsa, çalışanlar mesai saatinde yiyip içerse bile sorun çıkabilir. Geçtiğimiz sene şirketin Twitter’da kullandığı “evden çalışma itaati” ifadesi büyük olay yaratmıştı.

Her ne kadar yaygın olarak kullanılsa da, çalışan izleme uygulamaları eleştiri oklarını üzerinde topluyor. Spesifik yapay zekâ uygulamalarının yanı sıra büyük şirketlerin eklentileri de bu tepkilerden nasibini aldı. 2020’nin sonlarında Microsoft, “Üretkenlik Puanı” isimli yeni bir ürünü piyasaya sürmüştü. Görüntülü toplantılara katılma ve e-posta gönderme sıklığı dahil olmak üzere pek çok parametreyle çalışan etkinliğini derecelendiren puan, okların hedefinde kalmıştı. Bunun üzerine Microsoft özür diledi. Ardından ürünü çalışanların kimliği tespit edilmeyecek şekilde revize etti.

En fazla ne olabilir ki?

Veri paylaşımını biraz geniş çapta düşünmek gerek. Bir çalışanın mesai saatlerinde kamera ile takip edildiğini düşünün. Çalışanların medeni durumu, aile hayatı, cinsel kimliği ve çok daha fazlası kontrolsüzce gözler önüne seriliyor. Sonuçta karşı tarafın içinde en ufak kötü niyet olmasa bile kişisel gizliliğin böyle bir şey olmadığını hepimiz biliyoruz.

Bilgisayar programcısı ve uzaktan çalışma savunucusu David Heinemeier Hansson bu tarz düzenleyici uygulamalara gerçekten ihtiyaç duyanlar için daha makul yasalarla ve alternatif algoritmalarla var olabileceğini belirtti. Hansson’a göre işverenler işçilerin ruh sağlığını göz önünde bulundurmayı bir seçenek olarak değerlendirmeli. ABD’de mevzuat çıkaran birkaç eyaletin dışında işverenler izlendiklerini çalışanlara açıklamak zorunda bile değil. Mahremiyet haklarının görece daha makul olduğu Birleşik Krallık ve Avrupa ülkelerinde de durum pek iç açıcı değil. Bu nedenle NLRB’nin müdahalesi en azından ABD’li uzaktan çalışanlar için önem arz ediyor. Hansson’ın tüm konuyu özetleyen cümlesiyle yazımızı sonlandırabiliriz.

Çalışan takip uygulamaları 100 kişinin içinden bir aptalı yakalayabilir. Peki ya hayatını çekilmez hale getirdiğiniz 99 kişi ne olacak?

Share:

administrator

Yıldız Teknik Üniversitesi Kontrol ve Otomasyon Mühendisliği 4. sınıf öğrencisi olan Kardelen, yeni filmler ve müzikler keşfetmenin yanında teknolojik yenilikleri takip etmekten büyük keyif alıyor ve kendisine ilginç gelen şeyleri Gelecek Burada için yazıyor çiziyor, hatta bizzat Gelecek Burada'nın podcast yayınlarını yürütüyor.